18.04.2008

Zülfü Livaneli , sen ne çınarlar devirdin, bir de akıl verme!

12 Eylül öncesini herkes hatırlamaz…
Nice fidanlar devrildi gitti her taraftan…
Hele bir taraf var ki onlar bugünün filozofu, yazarı, söz yazarı, milletvekili, sanatçısı, yönetmeni velhasıl ünvanı ve titri saymakla bitmeyecek olan Zülfü Livaneli ’nin devrimci şarkılarını, türkülerini dinleye dinleye ölüme gittiler.
Bugün yine kalkmış akıl veriyor…
Ülkeyi kurtaracak formüller ileri sürüyor…
Tek çözüm yolu: Tam laik, tam demokrat olmak(!)mış…
Nasıl bir şeyse bu? Bilen varsa bir adım ileri çıksın…
O zaman devrim türkülerini niye çığırdın akıl küpü? diye sormazlar mı adama!
Evet…
Zülfü Livaneli devrime nereden hizmet ediyordu dersiniz???
O çok sevdiği ve aşık olduğu İsveç mi İsviçre mi oralardan…
Bilen biliyordu ama maalesef onu vecd halinde dinleyip de cezbeye gelenler bilmiyordu.
Bilmeden gidenler oldu…
Öğrenenler ise o salon sosyalistliğini yapmaya devam ettiği ikinci vatanında lüks hayatını sürdürürken cezaevlerini çoktan mesken tutmuşlardı…
Bugün buralarda aynı zihniyetin uzantısının uzantısına zihin sahipliği yaparken hayatının güzelliklerinden taviz vermişe de benzemiyor… Niye versin ki?
Nasıl olsa meydanları dolduran o sıkıntıyı yaşattıkları kalabalıklar her zaman var…
Emekçiler olacak ki emek kıymeti harbiyesi olan ve de nemalanılan şey olsun…
Nemalanmaya gelince orada durun işte…
Hani meşhur bir Cem Karaca şarkısı vardı ya “İşçisin sen işçi kal giy dedi tulumları” diye… Dizeyi eskilerden kalanlar zihinlerinde canlandırsın şöyle bir kanları kaynıyor mu kaynamıyor mu???
12 Eylül sonrası ülkeyi terk etmek zorunda kalan bu takımın ağabeyleri ağababalarının nereye gittikleri ise malumunuzdur…
Savundukları değerlerin tam tersinin yaşandığı emperyalizmin kaleleri diye niteledikleri Avrupa ülkeleri olmuştur…
O zamandan beri hep aklıma takılmıştır…
Davetiye çıkardıkları Sovyetler Birliğinde, Arnavutluk ’ta, Çin ’de yaşamayı hiç düşünmüşler midir?
Bugün boyunlarına takılan yağlı urgandan veya vücutlarına saplanan yağlı kurşunlardan beslendikleri Deniz Gezmişlerin, Mahir Çayanların kemikleri sızlıyor mudur acaba?
Bugün ise şekil değiştirdiler eskiden her fırsatta karşı oldukları ülkede süre gelen sistemin canla başla savunucusu oldular…
Aslında bukalemun bile bunların değişimlerini şaşkınlıkla izliyordur ama zavallı hayvan bunlar gibi konuşamıyor…
Sizi gidi Salon sosyalisti, lümpen takımı sizi???
Size Anadolu ’da meşhur bir yaşanmış olayı anlatayım.
Bu salon sosyalisti elebaşların neden Sovyetler Birliğini o zaman yurt edinmediklerini daha iyi anlarsınız…
Malum Sovyetler Birliğini oluşturan devletlerden birisi de Ermenistan ’dı…
Anadolu ’yu terk eden Ermeniler her tarafa gidiyor giden öncüler gittikleri yerlerle ilgili geride kalanlara göç ettikleri yerlerin yaşanabilirliği ile ilgili bilgi veriyorlar gelen habere göre gitmek isteyenler o istikamete yöneliyorlardı.
Bir kısmı da zaten yabancısı olmadıkları Ermenistan ’ı tercih ettiler haliyle…
İlk gidenlerden Vakkis geride kalan ve merakla kendilerinden haber bekleyen kayınbiraderi Kirkor ’a mektup yazar…
Mektupta aynen ya da mealen şunlar yazılıdır…
Sevgili Kirkor sonunda vatanımız Ermenistan ’a ulaştık…
Buraların güzelliğini anlatmakla bitiremem..
Kızkardeşin, yeğenlerin burada çok huzurlu ve mutlular…
Doğrusu neden daha önce gelmediğimize hayıflanıyoruz…
Siz de yol hazırlıklarınızı yapın ve yola çıkın… Sizi dört gözle bekliyoruz.
Yalnız gelmeden önce Agop ’un da düğününü yapın.
Onu ve karısını da beraberinizde getirin…
Mektubu okuyan Kirkor son cümleye takılır ve şok olur…
Zira düğününün yapılması gereken Agop henüz yeni doğmuş ve yaşına bile girmemiştir…
Zavallı Vakkis demirperdeden geride bıraktığı akrabalarına gittiği yerin sıkıntılarını başka türlü anlatamamış dahiyane bir fikirle çok zor şartlara göç ettiklerini haber vermeyi başarmıştır…
Bizdeki o günün solcu artıkları bugünün rejim sahipliği yapanlar acaba o günlerden bu fıkra gibi mektuptan haberdardılar da onun için mi Avrupaları yurt edindiler???
Kalanlar da eskiden sövdükleri rejime sahiplendiler????
Ardından adındaki Halk ibaresinden başka hiçbir şeyin dışında halkı çağrıştırmayan, halka tepeden bakan yapının mütemmim cüzü oldular???
Bürokrasiye sızdılar.
Hakan Aygün ’ün deyimiyle Cumhuriyeti bir gazete olmanın ötesinde bir okul gibi görerek oradan aldıkları eğitimle Basın dünyasında kendilerine yer edindiler.
Yargıyı yurt edindiler…
Asakir -i mansuraya intisap ettiler…
Sırtlarındaki parkalarını, ayaklarındaki potinlerini çıkardılar…
Bacı muhabbetini terk ettiler…
Devrim nikahı kıymaktan vazgeçip birlikteliğe pupa yelken yol aldılar…
Sanatçı oldular, eleştirmen oldular, artis oldular, yazar oldular, filozof oldular, tiyatrocu oldular, hoş zaten tiyatrocu idiler…
Ne çare ki isimleri doğulu idi ama batılı olamadılar…
Tenlerinin rengini değiştiremediler…
Ama halkın ten rengini değiştirmeye çalışanlara payanda oldular…
Ehlileştirmek(!) için ehlileştiler...
cafesiyaset.com (özel)
2008-04-07 Cafe Siyaset

Hiç yorum yok: