Korku, korkanlar, korkulanlar ve korkutanlar…
Eğer siz kendinizi bir sabah uyandığınızda geçmişe ait hiç bir şeyi hatırlayamayan birisi gibi geçmişinize sırt çevirmiş olarak yeniden bir hayat kurmaya kalkan birisi olarak düşünürseniz; hayatınıza çeki düzen verecek referans noktalarını başka yerlerde aramaya başlarsınız ve içinde bulunduğunuz topluma da yabancılaşırsınız.
Bu mantık makamları sayesinde dokunulmazlık zırhına bürünmüş elit tabakaya iyice sinmiş ve sarmış durumda.
Bundan başka mütareke basınını dahi aratmayacak bir gazetecilik anlayışına sahip bir medya var ülkemizde.
Bunun sebebi üzerinde iyi düşünmemiz lazım.
Yazının girişindeki mantığı son kısımdaki alıntı ile bağlantılayarak okursanız ne demek istediğimiz daha iyi anlaşılacaktır.
Şimdi güncele inelim ve bir bağlantı kuralım .
Ülkemizin içinde bulunduğu durum ortada. Gün geçmiyor ki medyaya malzeme olacak herhangi bir şey meydana çıkmasın. Her gün gündem değişiyor.
Son birkaç gündür Ak Parti ’nin kapatılmasıyla yatırılıp kaldırılan vatandaşımızın adrenalini, lâ yus’el bir tavırla kapatma davasını açan Başsavcı’yı savunacağız diye sağa sola laf yetiştirenlerin tutum ve davranışlarıyla iyice yükseltiliyor.
Tam bunların tansiyonu düşerken, yeni bir olayı gündeme oturtuyorlar.
Düşüncelerimizi kirletmeye çalışıyorlar.
Gündemi saptırıyorlar…
Darbeci zihniyetli, solcu mu Kemalist mi devrimci mi karşıdevrimci mi ne olduğu belli olmayan, faşizmi çağrıştıran uçuk fikirlerin savunucusu, zamana ve zemine göre her türlü fikre ve kılığa bürünen, dün ak dediklerine bugün kara diyen, piyasanın her türlü taşının altını kendine siper ve mevzi edinmiş bir takım yazarlar her şeyi tartıştırıyorlar.
Tartışılan şeyin arka planını iyi bilirsek nereden nereye geldiğimiz ve üzerimizde oynanan oyunlar sanırım daha iyi anlaşılır.
Aşağıdaki alıntı 31 Mart ve 1 Nisan 2006 günlerinde Zaman Gazetesinde yayınlanmıştı.
SETA VAKFI GENEL KOORDİNATÖRÜ Dr İbrahim Kalın ’ın imzasını taşıyor.
“Merkeziyetçi modernleşmeyi ve etno-seküler milliyetçiliği ilke edinen Cumhuriyet ’in toplum mühendisleri, ......... devletin için boşalttılar; din ve milletin yerine, pozitivist bir sekülarizm, tek boyutlu bir hümanizm ve nüansları olmayan, dışlayıcı bir etnisizm koydular. Tepeden inmeci modernleşme ülküsünü benimseyen kadrolar zecri tedbirlere başvurmakla kalmadı, aynı zamanda Türkiye ’nin din ve millet koordinatlarına yabancılaştılar. "Aydınlanmış despotluk" devletin resmî politikası haline geldi. Bu yüzden 50’li yıllarda köye gelen bir kaymakamı gören çocukların "Kaçın hükümet geliyor!" diye bağırmasına şaşırmamak lazım.
Türkiye ’nin modern dönemdeki korkularını bu iki temel konuya irca etmek mümkün: Din ve millet. Dün olduğu gibi bugün de toplum mühendislerimiz, Türkiye ’de dinin alanı genişlediğinde Cumhuriyet ’in gerici bir rejim haline geleceği, etnik ve kültürel kimlikler kucaklandığında ise ülkenin üniter yapısının yok olacağı korkusunu taşıyorlar. Bu iki korku ve öngördüğü iki felaket (‘gericilik’ ve ‘bölücülük’), Cumhuriyet mühendislerinin bir tarafta seküler-modernleşmeci zihniyetini, öte tarafta etnisiteye dayalı ulus tasavvurunu ele veriyor. Bu iki korkuyu siyasi bir program haline getirmek için tarihten sosyolojiye, linguistikten dış politikaya kadar hemen her alanda yeni bir dil inşa edildi. Modern Türkiye ’nin ‘düşünce grameri’, din ve millet korkusunu bastırmak için yeni araçlarla donatıldı.
Kurtuluş Savaşı sırasında garp cephesi komutanı olan İnönü bir grup subaya yaptığı konuşmada söyle diyordu: “… "İçinde bulunduğunuz vaziyeti bilesiniz … Padişah düşmanınızdır. Yedi düvel düşmanınızdır … kimse işitmesin, millet düşmanınızdır.” (aktaran İdris Küçükömer , Düzenin Yabancılaşması , (Alan Yayıncılık , 1989) s. 96). Bu düşman tasavvuru, genç Türkiye devleti kurulduktan sonra da devam edecektir. Demek ki Cumhuriyet milletin kendisinden korkuyor. Neden? Çünkü millet demek, bir tarafta din öte tarafta etnisite ötesi bir kimlik demek. Millet demek, Cumhuriyet elitinin artık terk etmek istediği tarih demek.”
Bugün geldiğimiz noktada yaşananları anlatmak için başka söze gerek var mı?
Haaa unutmadan bir de ortalık Kandıralı ’dan geçilmiyor…
Birileri onlara Kandıralı sen de dur demeli değil mi???
cafesiyaset.com (özel)
2008-03-19 Cafe Siyaset
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder