19.04.2008

21 Ekim'e (2007) doğru iyi seyirler

07 / 10 / 2007 09:09

21 Ekim'e doğru iyi seyirler...
Şöyle erken genel seçim kararı alınmadan önceki günlere doğru bir yolculuk yapalım. 10. Cumhurbaşkanı ANS’nin görev süresi bitiyor. Zaten var olan cumhurbaşkanı kim olacak tartışmaları iyice alevleniyor. Ortada yangın olmayagörsün su yerine körük taşıyan çok nasılsa.
Bir yandan Sayın Deniz Baykal bir yandan güzide medyanın ağır ve kallavi topları salvo atışlara başlıyor. Derken arkası geliyor.
Normal bir şekilde yapılması gereken normal bir seçim ülkemizde rejim krizi haline dönüşüveriyor.
Hoş şu ana kadar rejim krizine dönüşmeden tartışılan bir meselemiz olmuş mu bilmem. O da ayrı bir mesele.
Ülkemizin kıymetini bilmek lazım. Hamisi, kurtarıcısı, seveni, durumdan vazife çıkartanı çok.
Bir de bu hal eski Yeşilçam filmlerinde başrol oyuncusunun kızı tecavüzden kurtardığı ve sonrası sahneleri hatırlatmasa. Neyzen Tevfik’i hatırlamamak olur mu?
Kim aday olsun kim olmasın, Sayın Başbakan aday olmayacağını ilan etsin çığlıklarının arasından Sayın Abdullah Gül’ün ismi öne çıkınca bu sefer de “Efendim uzlaşma olmalı” sözü terennüm edilmeye başlanıyor.
İki çizgi arası bir cümle kurayım bu arada: Sayın Abdullah Gül isminde Sayın Başbakan tarafından Adayımız Abdullah Gül Kardeşimdir deyü adaylığının deklare edilmesinden önce parti içinde uzlaşı sağlanılmış mıdır? Nasıl bir uzlaşı olmuştur. Bunu hep merak etmişimdir.
Bir de Sayın Baykal’ın tavrını. Acaba bir hayalin mi peşinde idi?
Her neyse adaylık sürecini kendi çapımda takip etmişimdir. Yoğun bir trafik vardı o günlerde.
Abdullah Bey’in Başbakanla görüşmesi, ani TBMM ziyareti ve Sayın Arınç’la görüşmeler. Sonrasında üçlü görüşmeler. Tansiyonu ve adrenalini yüksek bir ortam.
Meclis Makam odalarının ve Genel Kurulu Kürsü arkasının dili olsa da bir konuşsa.
Ben böyle ortamlarda bazı simaların paratoner olmalarına bayılırım.
Benim paratonerlerim Sayın Baykal ve Sayın Arınç’tı.
Sayın Baykal ortamın alabildiğine gerilmesinin orkestra Şefliğini üstlenmişti.
Koronun sesi öyle gür çıkıyordu ki ABD Büyükelçisi tartışmalara kakafoni deyimi ile sonradan dahil olmuştu.
Sayın Arınç ise küllerinden adeta yeniden doğarak Sayın Gül’ün kendisini ziyareti ile sürece dahil oluyor ve bir anda belirleyici aktörlerden birisi haline geliyordu.
O günlerin yoğun trafiğinde bu iki simayı gelişmelerin seyrine göre izleyerek meteoroloji tahmini yapar gibi tahmin yapıyordum.
Derkeeen tartışmalara bir de müdahil olanlar dahil olunca “Efendim 367 rakamı olmadan bu meclis Cumhurbaşkanını seçemez.” türü yarma harekâtları.
Siyaset içi ve dışı dayanışma, eski yargıçlar, Anayasa Mahkemesi, Üniversiteler, falan filan nur topu gibi yeni bir kriz daha. Matruşka gibi kriz krizi doğuruyordu.
Koca koca elit tabaka müthiş bir oyun sahneliyordu.
Komplo teorisi mi kursak ne? Ortam ne kadar da müsaitti.
Lafı sözü uzatmayalım.
İlklere imza atıldı. Uzatmalı bir cumhurbaşkanımız oldu.
Bir radikal çıkışla geç kalınmış bir anayasa değişikliğine gidildi.
Aceleye mi getirildi tartışması bir yana iki süreç oluşturuldu.
Referandum kararı, referandumun erkene yani genel seçimlerle aynı güne alınması çabaları derken uzatmalı cumhurbaşkanın duruma vaziyet etmesiyle bu da olmadı.
Anayasa değişikliğine konan geçici maddedeki “11. Cumhurbaşkanını halkın seçmesi” cümlesi genel seçimin akabinde 11. cumhurbaşkanının mevcut Meclis ile seçimi ile yeni bir krizi doğurdu. İki arada bir derede misali.
Nasıl bir ince fikir ki Anayasa değişikliğine gidilirken genel ifadelerin olması gereken bir metne böyle bağlayıcı bir ifadeyi ekletebiliyordu.
Bu metni değişikliğe ilave eden zevata madalya takmak lazım.
Ortada bir tuhaflık var.
İşin garip tarafı kimse son ana kadar hiçbir tepki vermedi.
Ne de olsa sıradan bir iş(!).
Ama kazın ayağı öyle değilmiş. Ayıklayın pirincin taşını.
Referandum Günü olan 21 Ekim yaklaşıyor ya!
Alarm zilleri çalmaya başladı.
Herkes kendi kendini topuğundan vurmuştu.
Elbirliği ile en son oluşturdukları krizi çözmeye çalışıyorlar şimdi.
(Ama Allah var. Sayın Devlet Bahçeli seçim sonrası herkesi şaşırttı ve şaşırtmaya da devam ediyor. 367 meselesi O’nun tavrı ile çözüme kavuşmuştu. Yanlış hamlelere rötuş atmaya devam ediyor.)
Nasılsa bu da atlatılır ama nedense birdenbire Ağa ile marabanın hikâyesini hatırladım.
Abdullah Gül madem cumhurbaşkanı seçilecekti. Biz bunca gerilimi niye yaşadık? demeyeceğim. Çünkü herkes vazifesini yapıyor.
Gelinen noktada kim ne yapıyor bir de ona bakalım:
Cumhurbaşkanı olmasın diye çırpındıkları zat şu anda devletin tepesinde.
Hep gel denilen zat bu sefer kendi geldi gibi. Hep davet edilmeyeceksin kendini davet ettirmeyi de bileceksin. Şapka çıkartmak lazım.
Sayın Baykal seçimlerden başarı(!) ile çıktı ama şimdi kendisini başarısızlıkla suçlayan parti içi muhalefet ile uğraşmak zorunda. Ama Sayın Baykal bunu da atlatır. Ne de olsa eski komitacılardandır. Adı boşuna mı hizipçilikle anılıyor.
Hem CHP’de hem de Ak Parti de seçim süreci ve sonrasında diyetler, alacaklar verecekler kayıt altına alındı. Operasyonlar yapıldı.
Cumhurbaşkanlığı hayali kuran ya da başka bir makamın hesabını yapan birilerinin hayali başka bir bahara bile kalmadı.
Güçlü gibi görünen ellerin siyaset sahnesinde nasıl da bir anda zayıfladığını bu süreç herkese yaşattı.
Bu süreçte sükûnetini muhafaza eden ve tahammül eden ise şimdi eskisinden daha güçlü bir konumda.
Başkalarının başarısızlığı Başbakanını hanesine başarı olarak geri dönmeye devam etti.
Bir önceki Ak Parti Grubuna baktığımızda çok seslilik göze çarpardı. Zaman zaman aykırı sesler, kaç kişiyle gidelimler.
Ama şimdi görünen bir orkestra ve onun şefi mi acaba?
Bunu zaman gösterecek.
Balayının uzun sürmesini temenni ederiz.

Hiç yorum yok: