18.04.2008

Cemevlerinin Misyonu

Cemevlerinde yapılan asıl iş ne?
Cemevleri ile ilgili tartışmalar yapılırken bu işin asıl sahipleri nedense cemevlerinin gerçek misyonunu hiç gündeme getirmiyor.. Amaç, farklı statü kazandırmak için adeta zorlama bir çabayla gündemde kalmak mı?
AK Parti ’nin iktidara gelmesiyle birlikte geçmişte gündeme gelen bir çok konuya farklı yaklaşımların sergilenmesine şahit olmaya başladık. Bu yaklaşım tarzı artık hangi konu olursa olsun vatandaşa şaşırtıcı gelmemeye başladı.
Geçmişte farklı kesimlerin dillendirdiği bir çok mesele bu iktidar tarafından dile getirilmeye başlanınca tepkilerin tam tersi yönde olmaması bir garabeti ihtiva etse de alınan yol birilerinin tekellerine ve tekerlerine çomak sokulduğunu gösteriyor.
Geçmişte sürekli olarak gündeme taşınan Alevilik meselesi son günlerde Hicri Muharrem ayı münasebetiyle Kerbela anısına tutulan orucun iftarlarından birisine Başbakanın daveti ile yeniden alevlendi.
Açılımı sağlayan, Alevi kökenli Ak Parti milletvekili Reha Çamuroğlu olunca işin rengi değişti. Zira Reha Çamuroğlu içeriden birisiydi. Konu kamuoyunun malumu dolayısıyla ayrıntıya girmeyeceğiz.
Lakin bu konuda iki çift bizim de sözümüz olsun istedik. Belki yeni açılımlara katkı sağlar düşüncesiyle...
Bilindiği üzere yıllardır Cemevleri meselesi sürekli gündeme gelir. Bazı Alevi dernekleri , ``Cemevlerine ibadethane statüsü verilmesi, ibadet için genel bütçeden pay ayrılması ve Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde Alevi inanç önderlerine kadro tahsis edilmesi`` taleplerini sık sık yineler, Cem Vakfı da bu işin öncülüğünü yapar.
Cemevleri ile ilgili bu tartışmalar yapılırken bu işin asıl sahipleri nedense cemevlerinin gerçek misyonunu hiç gündeme getirmez ve ona farklı statü kazandırmak için adeta zorlama bir çabayla gündemde kalmanın sürekliliğini bu işi istismar konusu ederek yaparlar.
Başkalarını din istismarcılığı ile suçlayanlar kendilerine gelince bunu hak arama talebi gibi piyasa sürerler. Fındık reklamında olduğu gibi yersen!!!
CEMEVLERİNİN MİSYONU NEDİR?
İşin aslı nedir diye sorulacak haliyle: Efendim Cemevlerinin asıl misyonu nedir? Diye...
Haddimiz değil ama kısa bir açılım yapalım. Reddedenler de reddetsin doğru değildir diye. Ama böyle olduğu da işin sahipleri tarafından aşikar.
Cemevleri aslında bir tür DİVANdır. Muayyen zamanlarda buralarda toplanılır. Bir tür mahkeme kurulur. Alevi vatandaşlarımızın aralarındaki anlaşmazlıklar, problemler dedelerin ya da dedenin oluşturduğu divanda gündeme getirilir. Taraflar dinlenir. Haklı haksız ayırd edilir. Çözüm yolları bulunur. Sıkıntılar ve dertler kendi aralarında çözüme kavuşturulur. Barış sağlanır.
Yani Dedenin veya Babanın hakemliği asıldır. Sonrasında semah düzenlenir, yenilir içilir. İşin özü budur. Dışarıda bir takım söylentilere konu edinildiği gibi değildir mesele.
Doğuda aşiretlerin kan davalarını nasıl çözdükleri malumunuz. Sulh sağlandıktan sonra kazanlar kaynatılırı yemekler yenilir. Kan davasında seremoni neyse cemevlerindeki seremoni de bunun bir benzeri.
Kapalı bir toplumun bilinmeyenleri dışarıda spekülasyona açıktır. Söylentiler de bundan kaynaklanır. Sözümüz meclisten dışarı.
Gelelim modern zamanlara Alevi vatandaşlarımız da köyden kente göçün bir parçası olduktan sonra sorunlar da kendi içinde büyümeye başlamıştır.
Değişim herkesi olduğu gibi bu kesimi de etkilemeye başlamış ve şehir hayatına intibak edenler arasında sorunlar da büyümeye başlamıştır.
UÇURUM DAHA DA DERİNLEŞTİ
Dedelerin nüfuz alanları daralmaya, yeni yetişen nesil değerlerinden uzaklaşmaya başlamıştır. Kırsal kesimde süregelen birliktelik ve dayanışma zayıflama emareleri göstermeye başlamıştır. Çeşitli dernek ve federasyonların çatısı altında birleşmeler de problemlerin çözümüne katkı sağlamak yerine uçurumun derinleşmesine yol açmıştır.
Dernekler bünyesinde iki ayrı baş oluşmuş ve farklı sesler camiayı sarsmıştır. Bazı derneklerin başkanları dedelerdir bazıları ise alevi kimliğine sahip mezhep salikleridir. Mesela Cem Vakfının Başkanı İzzettin Doğan ’ın dede kimliği bellidir. Ve bir nüfuz alanı oluşturmaktadır.
Parlamentoya giren ve vekillik yapan bazı alevi vatandaşların dede kimliğinin ön plana çıkmalarında rol oynadığı da bir gerçektir.
Sorsanız hayır efendim diyebilirler ama gerçek gerçektir değişmez. Yani bir tür takiyye. Hem de alâsından...
Yukarıda bahsettiğimiz cemevlerine ibadethane kimliği meselesi hem konuyu taze tutmak hem de meselenin özünden uzaklaşmaktan başka bir şey değildir kanaatimizce.
Meselenin özü dediğimiz gibi aslında şehirleşmenin getirdiği sıkıntıları nasıl bertaraf edebilirizi iyi niyet sahipleri açısından çözümlemek, bazıları tarafından da meseleyi hem siyasi boyutta hem de dedelere ve onların nüfuz alanlarına müdahil olmak adına alevi topluluğu üzerinde söz sahibi olmaktır.
BU TARTIŞMA BURADA BİTMEZ!
Ülkemizde ki alevi nüfusu milyonlarla ifade edilir ama bilinen 279 dernek var. Toplam üye sayısı da yaklaşık 250 bin civarındadır. Ama her dernek konuşurken ilginçtir tüm Alevi vatandaşları temsilen konuşur. Sorsanız yegâne temsilci kendilerine göre yine kendileridir.
Kırsal kesimde Cemevlerinin statüsü ile ilgili bir tartışma yok. Orada yine eskiden ne ise o. Kimsenin halinden şikayetçi olduğu da yok. Hatta hayretle takip edenler bile var muhtemelen.
Ama bu tartışma burada bitmez. Bazı kulaklar gerçeklere kapalı kalmaya devam edecektir.
Reha Çamuroğlu ’nun girişimine karşı çıkılması kimseyi şaşırtmamalı.
Türkiye Diyanet Vakfı son zamanlarda Aleviliğe ait; Hünkar Hacı Bektaşi Veli ’ye ait Makâlat dahil en sonuncusu Kasım 2007’de yayınlanan Velayetname olmak üzere 7 adet baş ucu eseri yayınladı, göreniniz var mı bilmem. Eserleri alın ve inceleyin. Derin bir İslam ilmihalini ve tasavvufunu gözlemlersiniz. İslam ’da ne varsa o.
Diğer yayınlar Kitab -ı Dar (Anonim), Dâstanİbrahim Edhem ki ek olarak DestanFatıma ve DestanHatun ’u da ihtiva ediyor. Erkanname ki tasavvuf Risalesidir.
Yine Hacı Bektaşı Veli ’ye ait Besmele Tefsiri ve KitabCabbar Kulu . Eserlerden ilk 5 tanesi ise eş zamanlı Şubat 2007 de yayınlanmış KitabCabbar Kulu ise Temmuz 2007 de çıkmış.
Aslında bu projenin ilk adımı Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından 31 Ekim -2 Kasım 2003 tarihleri arasında Ankara ’da düzenlenen 1. Dini Yayınlar Kongresi ile atılmış Söz konusu Kongreden sonra DİB Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu başkanlığında alanın uzmanı akademisyenlerin ve bir grup Alevi -Bektaşi inanç önderinin katıldığı toplantıda Alevi Bektaşi Klasikleri projesinin toplumsal uzlaşma ve hoşgörünün geliştirilmesine teşkilatta görev yapan din görevlilerinin ve ilgi duyan insanların bilgi ve kaynak ihtiyaçlarının karşılanmasına önemli katkı sağlayacağı düşünülerek karar verilmiş.
Bu proje Anadolu Halk Klasikleri projesinin alt başlığı olarak hayata geçiriliyor.
Alevilik neymiş öğrenmek isteyenler Aleviliği kendi öz kaynaklarından daha rahat öğrenebilirler.
Alevilerin 40’lar Meclisi dahi toplanıp eserleri incelemiş ve söyleyecek sözleri olmamış rivayete göre.
Eserler Osmanlıca ’dan, tıpkı basım, latin harfleri ile hem o zamanın Türkçesi , hem de günümüz Türkçesine uyarlanmış.
Görülecek ki Alevilik ; sadece dilde sözü edilen “elinden, dilinden, belinden emin olunma”, “hoşgörü” “dostluk”, “muhabbet”, “kardeşlik ”, “yarenlik ” değil...
ALEVİLERİ ARKA BAHÇE OLARAK KULLANMAK İSTEYENLER KİM?
Bir kısım Alevi kanaat önderleri alevi vatandaşlarımıza fayda sağlayacaklarsa bu eserlerin onlara ulaşmasını ve her evde okunmasını sağlamalıdır. Öze dönüşe yön verecek en hayırlı hizmet budur kanaatimizce.
Son iftar daveti ile protest taraftan tehditvari bir açıklama geldi iftara katılanların “düşkün ilan edilmesi” ile ilgili. Yazılı olmayan anayasadan bir sızıntı gibi literatüre dahil edilen bir kavram düşkün ilan edilme yani dışlanma...
Anadolu ’da Alevi vatandaşlarımızın dillendirdiği bir söz var yine yazılı olmayan anayasadan..
Sünni bir komşusu halinden sızlanacak olsa ona “Deden yok, dede paran yok, yezit olduğuna şükret” derlermiş.
Ne anlama gelir acaba? Protest kesim bunun ne anlama geldiğini de açıklayabilir mi?
Düşkünlük mekanizması burada da işleyen bir mekanizma da yakınma onun için mi?
Kendisinin düşkün ilan edilmesine yönelik düşüncelerinin sorulması üzerine Reha Çamuroğlu , ortaya atılan nitelemelerin saçmalık olduğunu söylemesi meselelerin özüne vakıf birisinin verdiği cevap olarak oldukça manidardır..
Reha Çamuroğlu ’nun, "Yani papaz mı dede mi ne olduğu belli olmayan engizisyon üyeleri kimin bahçesinden kimi kovuyorlar. Bu, büyük saygısızlık afarozu katolik kilisesi bile terk etti." şeklindeki sözlerine ne demeli?
Netice-i kelam; Alevileri arka bahçeleri olarak kullanmak isteyen siyasi ve sair odaklar meselelerin özgürce tartışılmasından korkmamalı.
Gündeme gelen son tartışmalarda ne ararsanız var; din istismarından tutun da sır perdelerinin aralanmasından korkanların meseleleri çarpıtmasına, ellerinde nalıncı keseri kendilerine yontmaları ve kendilerine hak olarak gördüklerini başka kesimlerden esirgemeye kadar...
Cambaza bak cambaza diyeceklerine herkes açık olmalı ve eteğindeki taşı dökmeli.
Dayak atmaya kalkışıp da dayak yiyorum diye feryad-u figan etmek nafile bir çabadır.
Bu ülkede kim mağdur kim değil herkes herkesi biliyor.
Millet yalancı dolma yuta yuta bir hal oldu..
cafesiyaset.com (özel)
2008-01-15 Cafe Siyaset

Hiç yorum yok: