Eskiden beri
dillendirdiğimiz bazı şeylerin bir kısmı aşağıda tekrarlanmış olacak ama
yaşananlar değişmeyince örnekler de tazeliğini koruyor…
Nevruz meselesi ve
nevruzun mana ve önemine(!) binaen PKK, Siz
bunu KKP diye okuyun KCK ve uzantısı BDP tarafından yapılan kutlamalar(!)
eski demir perde ülkelerinde yıllardır yapılan kutlamaların ülkemiz gündemine
girmesi ile bize özgü olmak üzere hangi şartlar altında nasıl yapıldığını da
hatırlattı…
Demir perde
ülkelerinde ki bayram algısı ile demir perde yönetimlerini örnek almaya çalışan
bizdeki bir takım çevrelerin algısı bir hayli farklı…
Malumunuz soğuk savaş
döneminin iki kutuplu(!) dünyasında SSCB tahakkümü altında olan ülkeler baskı,
kasvet ve korkuyu çağrıştırdığı için demir perde ülkeleri diye anılırdı...
Adının başında
Demokratik veya Halk olan cumhuriyetler silsilesi...
Sanırsınız ki sınırsız
özgürlükler her taraftan püfür püfür esiyordu...
Yansıtılan cazibeye
nice canlar kapıldı gitti...
Perde yıkılınca da
cazibenin enkazdan müteşekkil olduğu anlaşıldı...
Yugoslavya ise
bambaşka bir örnektir...
Demir perdenin farklı
bir versiyonu olarak Tito'nun ölümüyle rejimin anatomik yapısı deşifre oldu...
Ambalaj hikaye imiş...
Gelinen noktada
parçalanmışlık, kan, gözyaşı ve yıllara sari mazisi travma ve tedavisi güç
yaralarla dolu ülkecikler...
Ve Bosna'da yaşanan
trajedi ve yaşatanlar unutulmazlar arasında yerini almıştır......
Gelelim sadede...
Gelelim sadede...
Biz eski zamanlarda
yani soğuk savaşın hüküm(!) sürdüğü yıllarda demir perde ülkeleri olarak bu
saydıklarımızı biliyorduk...
Ta ki onlar
yıkılıncaya kadar...
Perde kalkınca içinde
yaşadığımız halkı barındıran güzide ülkemizin demir perde ülkeleri zincirinden
bir zincir olduğunu fark ettik...
Demir perde ülkelerinde halka karşı uygulanan politikaların aslında bizde de birebir uygulandığını, sistemin esnek görüntü altında demir bir yumruk gibi çalıştığını görmek için yakın zaman kadar bakmak yeterli imiş meğerse...
Demir perde ülkelerinde halka karşı uygulanan politikaların aslında bizde de birebir uygulandığını, sistemin esnek görüntü altında demir bir yumruk gibi çalıştığını görmek için yakın zaman kadar bakmak yeterli imiş meğerse...
Bugün yaşananların bir
kısmına baktığımızda ve geldiğimiz noktada devlet adına hareket ettiğini iddia
eden bir takım kurumlar ve kurumları temsil ettiğini iddia eden bürokratların
tavırlarına baktığınızda bunu el'an ve dahi halen hissedebiliyorsunuz...
Sadece onların
tavırlarında değil onların da katkısıyla güçlerine güç katan iş dünyası, esnaf
dünyası ve odalar ile sarı sendikalarda da yansımalar görülüyor...
Onca değişime ve
söylenemeyen bir çok hususun söylenebildiği günlere gelmemize rağmen bugün
gelinen noktada değişimi korku imparatorluğuna benzetenler var...
Korku imparatorluğunun mirasçıları algıları zorluyor ve halen korku üretmeye çalışıyorlar...
Halk yerse tabii ki!!!
Geçmişin hayaliyle yaşayanlar ve her türlü olumlu isimle güzelliği çağrıştıran görüntülerin altında kanıksanmış hayatlar sürdürmeye zorladıkları idare olarak Hitler Almanyasından tutun da, Mussolini İtalyasını çağrıştıran ve Demir Perde ülkelerinde ki baskıyı hiç aratmayan bir idareyi tanımlamaktan kaçınıyorlar...
Korku imparatorluğunun mirasçıları algıları zorluyor ve halen korku üretmeye çalışıyorlar...
Halk yerse tabii ki!!!
Geçmişin hayaliyle yaşayanlar ve her türlü olumlu isimle güzelliği çağrıştıran görüntülerin altında kanıksanmış hayatlar sürdürmeye zorladıkları idare olarak Hitler Almanyasından tutun da, Mussolini İtalyasını çağrıştıran ve Demir Perde ülkelerinde ki baskıyı hiç aratmayan bir idareyi tanımlamaktan kaçınıyorlar...
Düşünsenize yıllarca
Meclis vardı ama vekiller seçilmiyor, atanıyordu..
Bir partiden fazlasına
ihtiyaç duyulmuyordu...
Kurulan her parti
emirle kuruluyor ve muhalifleri tasfiye için zemin teşkili sağlanıyordu...
Çok partili sisteme
geçiliyor ama rakip parti kurucuları tek partinin parti içi muhalefetine
kurduruluyordu...
Diğer partiler de
parti içi muhalefetin unsurları olmaktan öteye gidemiyordu...
Meclis sisteme meşruluk kazandırmanın ötesinde bir anlam
ifade etmiyordu...
Genel Kurula gelen
kanunları onaylamanın ve resmi gazeteye göndermenin ötesinde bir görev ifa
etmiyordu...
Ama her ne kadar tek
parti muhalefetinden yeni partiler doğsa da insan unsuru bu...
Değişimin ve eşyanın
tabiatına uygun olan yapısal değişiklerin de önüne geçilemiyor...
Yıllara sari bir süreç
bu sorgulanamaz, dokunulamaz, hesap sorulamaz bir süreç bu...
Hesap sorulanın nasıl
bize nasıl hesap sorarlar şaşkınlığını yaşadığı ve travma haline dönüşen
karışık duyguları içinde barındıran bir ruh hali bu...
Hesap soranın ise
hesap sorarken hala kendisine inanamadığı ve bazılarının sakin bir ruh halini muhafaza
ederken bazılarının da geçti o günler diye uçtuğu bir ruh hali bu...
Çok az insan ve
idareci dışında herkes halen çalıyı dolaşmayı tercih ediyor...
Ama hiç kimse
yaşananları unutmuyor ve değişimin ne denli güçlü bir şekilde geliştiğini
gözden kaçırmıyor...
Sorunlar, problemler
ve meseleler kolayına çözülmüyor...
Özellikle son
zamanlarda atılan olumlu adımlar saymakla bitmez…
Eskiden hak olarak
dahi zikredilemeyen bir çok husus bugün hak olarak dillendiriliyor ardından da
ya iktidar kanalıyla veriliyor ya da çeşitli STK’lar vasıtasıyla veya doğrudan ortak
akılla kamuoyu yoklamaları vasıtasıyla halkın kendisi tarafından alınıyor…
Güzide ülkemiz enkaz
haline gelmiş bir yapı üzerinden her açıdan her alanı ile şantiyeyi çağrıştıran
bir ülke...
Ama gelin görün ki bu
yapı değişime direniyor ve eski alışkanlıkları depreşiyor…
Demir perdenin ürünü
oldukları artık gözden kaçmayan dar kalıplar içinde siyaset yapan çevreler
demir perde içinde kalmaya, adına siyaset yaptıklarını iddia ettikleri halkın
bir kısmını da demir perde altında demir yumrukla yönetmeye devam etmek istediklerini ifşa etmekten
kaçınmıyorlar…
Nevruz bahane
edilerek kutlamaların şenliğe değil de
gerginliğe dönüştürülmesi başka şekil izah edilemiyor…
Ne işimiz var
Afganistan’da diyenlerin zihinlerindeki algılama, anlama ve algı dünyamızda bir
karşılık bulmuyor…
Irkçı, etnik kökene
dayalı siyaset ve kör bir ideolojik yaklaşımla her şeye muhalefet eden,
alternatif bir öneri sunmaktan aciz anlayışlar toplumda kamplaşma sendromlarını
tetiklemekten öte bir anlam taşımıyor…
Yeniden imarı bekleyen
ülke zorlanıyor ve adına derin denilen sığ yapılar tarafından zorlanmaya devam
ediyor...
Yeniden imar o kadar
zor ki...
Her yerden engeller
çıkıyor ve çıkmaya devam ediyor...
Ve bütün bunların altından
kalkmaya çalışan zorlanıyor...
Yeniden imara devam...
Katkıda bulunmaya
devam...
Altın vuruşu vuracak
olanı gözlemeye devam...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder