Eskilerin tabiriyle basın...
Bir çok anlama gelirdi basın...
Çeşitli çağrışımlar yaptırırdı...
Eskiden Babıali idi..
Sonradan İkitelliye dönüştü...
Kendi içinde mitoz bir hal aldı ve içinde bulundukları fildişi kulelere Medya Towers demeye başladılar...
Eskiden nefesler kokardı açlıktan şimdilerde ise başka kokular geliyor...
Mütareke basınının mirasçılarına iyi bakın örneği çoktur...
Halen açlıktan nefesi kokan var mı bilmem ama mazi ile kıyaslandığında yani sadece gazetecilik yıllara göre nefeslerin kokusu göreceli olarak mutlaka değişmiştir...
Eski tabirle basın yeninin medyasının mazisi malum...
Tarihi kökenini inceleyecek değiliz ama Cumhuriyetin kurulması ile devşirilen ve devinen kısmından başlamak yanlış olmaz...
Ufak tefek Babıali mevkutelerini saymaz isek Sovyetler Birliği Rusyası'nın Pravda'sı gibi devlet ve hükümet sözcüleri gazeteler vardı sesi çok çıkan...
Ankara'da Ulus gibi İstanbul mahreçli Cumhuriyet gibi...
Ulus uzun ömürlü olmasa da Cumhuriyet varlığını şu ana kadar sürdürmeyi başarmıştır...
Ergenekon süreci hayatını nasıl sürdürdüğüne dair bir çok emareyi bu arada gözler önüne sermiştir...
Bir de bunları dışında sonraları vizyona giren ve 60 İhtilalinin zeminine taş döşeyen Akis gibi Dergiler...
Bunların yanı sıra şu an yayın hayatını sürdüren gazetelerin bazıları Hürriyet, Milliyet gibi...
Adı yalnızlaşan Sabah ve Akşam gibi...
Bir de tarihin derinliklerine gömülenler var hiç çıkmamacasına Son Havadis gibi Yeni İstanbul gibi...
Adını burada sayamadıklarımız ve hükmü şahsiyeti kalmayan ve zayıf ve cılız sese sahip olanlar da kusura bakmasınlar...
Yoksa maşaallah'ı var yayın dünyamız öteden beri çok zengindir...
Yeter ki beslenecek damar bulsun...
Geçmişte bazı yazılarımızda sık tekrar ettiğimiz bir söylemi yeniden vizyona sokacağız...
Prematüre basın...
Bizde basın prematüre doğmuştur...
Osmanlı da da böyleydi Genç Cumhuriyette de...
Osmanlı'da azınlıkların elinde olan ilk basın faaliyeti sonraları Resmi Gazeteye dönüşen devlet eliyle çıkan gazete sayılmazsa daha çok yönetime muhalif olarak çıkmaya başlamıştır...
Kaldı ki bu muhaliflik de tartışılır...
Sonuç olarak o günün basın camiası ilk defa devleti aliyeden cumhuriyete geçiş sürecinde boynunda Mütareke Basını yaftası ile dönüşmeye başlamıştır...
Mütareke Basını o günlerde halkın yanında olmadığı için bu isimle müsemma olmuştu...
Ama cumhuriyetle birlikte tek parti yönetiminin sözcülüğünü yaparak yine karşıtlığını muhafaza etmiş ve yanında olmadığı halkın karşısında durmaya devam ederek isim hakkını elde tutmaya devam etmiştir...
Muhaliflik demiştik ya!!!
Cumhuriyet dönemi basın muhalefetini sürdürmüş ama adreste değişiklik olmuştur...
Mütareke Basını muhalefet yeteneğini hiç kaybetmeden hızla yol almış Tek Parti Yönetiminin sıkı sözcüsü olarak bu yönetim anlayışına ters gördüğü her şeye ve halka karşı artan bir refleksle muhalefet etmeye devam etmiştir...
Tek Parti yönetimini yücelten onun icraatlarını öven, eleştirel hiç bir bakışa hayat hakkı vermeyen bir mantık silsilesi içinde yoluna devam etmiştir...
Muhalif gördüğü her düşünceyi ve o düşüncenin savunucularını rejim karşıtlığı ile suçlayarak; o günlerin revaçta suçlamaları olan irtica ve kominizm yandaşlığı ile mahkum edilmesini sağlıyor ve urun söyletmen mantığı ile susturuyorlardı...
Bu halin uzun sürdüğü herkesin malumu...
Bu mantık aslında bağımsız bir basın camiası yerine tek parti zihniyetinin temsilcisi yandaş bir medyanın tohumlarını o zamandan atmıştı...
Aynı zihniyet çok partili süreçten sonra halka rağmen tavrın yanında yer alarak sıkı bir darbeci olarak tezahür edecek ve zihninde oluşturduğu kodlarla vesayetçi rejimin yanında yer alarak bu sistemin karşısında yer alan herkesi farklı isimlerle suçlayarak mahkum etmeye devam edecekti...
Bu arada gazete sayısı çoğalsa da vesayetçi rejimi savunan gazeteci güruhu değişmeyecek ve çok sesli(!) bir ortamda farklı gazetelerin bünyesinde halkı dizayn etmeye çalışanların yanında yer almaya devam edeceklerdi...
Sınırlı sayıda farklı sese sahip olarak boy gösteren gazete ve gazeteciler ise bu camianın suçlamalarından nasibini alarak çeşitli yaftalamalara maruz kalacaktı...
Bunlar önceleri irticacı, kominist sonraları ise zaman ve zemine göre isim ve yafta değişikliğine maruz bırakılarak dışlanma kategorisine tabi tutulacaklardı...
Darbelerin aleni olarak savunulmaya başlandığı ve desteklendiği 60'lı yıllar ve 80'li yıllar arasında bu tavır pervasız ve pertavsızca sürdürüldü...
Kimse bu suçlamalar karşısında bir kaç cılız ses hariç gerekli iradeyi gösteremiyordu...
12 Eylül darbesi sonrasında da aynı tavır meşru hükümetlerin icraatları ve boy göstermeye başlayan farklı sese sahip basın camiası üzerinde kılıç gibi sallanmaya devam etti...
Bu sefer suçlamalar ve yaftalamalar bölücü yayınlar ve dinci basın söylemi üzerinden dillendirilmeye başlandı...
12 Eylül öncesinde toplumda kamplaşmaya ve kutuplaşmaya yol açan olaylar silsilesinde bu tek sesli basının rolü yadsınamaz ve açık bir şekilde görülür...
Toplumda işlenen nice cinayetlerde bu basının kirli propagandasının kirli elleri görülür...
Her renge bürünmeleri ise boyalı basın tabir edilen sisteme geçişte kendini daha bariz olarak hissettirmeye başladı...
Bu aynı zamanda Babıali'nin İkitelli'ye dönüşmesine de ön ayak olmuştu...
Ahlaki değerlere ket vuran Tan Gazetesi ve benzeri bulvar gazeteleri 12 Eylül sonrası boyalı dönüşümün değişik bir versiyonu olarak boy göstermeye başladı ve kaynak aynı menba idi...
Üç değişik kategoride yayın hayatını sürdüren bu gazeteler Cumhuriyet Gazetesi nezdinde siyah beyaz ve elit(!), Hürriyet ve benzeri gazeteler bünyesinde renkli ve geniş orta kesim(!) ve Tan gazetesi bünyesinde daha alt toplum katmanlarına(!) hitap edecek şekilde dizayn edildi...
Ortak noktaları karşılarında gördükleri kendilerine muhalif düşüncelerin hislerine tercüman olan her basın yayın organını aynı şekilde yaftalamak idi...
Şüphesiz ki bu yaftalama iktidarlarla ve iktidardaki siyasetçilerin yapısı ile alakalıydı...
Refahyol iktidarı ile basın camiasında yaftalama daha bariz hissedilmeye başlandı...
O günlerin ilk armağanı Dinci Basın söylemidir...
Kendileri vesayetçi sistemin yılmaz savunucuları olması hasebiyle devlet ve hükümet ayrımı da dahil olmak üzere toplumu kamplara bölmenin yolunu yaptıkları suçlamalar ve söylemleri ile yavaş yavaş genişletiyorlardı...
Halkın bir kısmını irticacı ve bölücü olmakla suçlayan vesayetçi rejim uzun süredir dillendirdiği iç düşman söylemini bu basın yoluyla halkın üzerinde baskı aracı olarak kullanıyordu...
Korku imparatorluğunu kuranların sesi ve tellallığını yapmak ise bu şimdi İkitelli Medyası tabir olunan imparatorluğuna düşüyordu...
Bu ülkede her şey değişti ama bu zihniyete sahip sistem ve sistemin savunucusu medya değişmedi...
Günümüze gelecek olursak...
Tek Parti zihniyetli vesayetçi rejim yandaşı olan bu yapı Ak Parti hükümetleri ve yeni siyasi tarz karşısında daha çılgın bir şekilde boy gösterdi...
Bugün karşılarındaki medya dünyasına da rejimi savunmak adına bir isim taktılar...
Yandaş medya...
Eskiden dinci basın diyorlardı...
Şimdi ise karşılarına her türlü vesayete, baskıcı anlayışa karşı çıkan çok sesli bir medya camiası çıkınca Dinci Basın söylemi güdük kalacaktı...
Zira savundukları sisteme karşı çıkan değişik bir yapı oluşmuştu...
Kaldı ki bu yapıya dahil olan bu yeni kesim uzun zaman aynı camia içinde kalem oynatmış bir kesimden oluşuyordu...
Savundukları her söylemin ve yaftalamak için kullandıkları her kelimenin karşılığı kendi mantıklarını iyi bilen bu kalem erbabı tarafından daha rahat bertaraf ediliyordu...
Ergenekon süreci bu yapıyı deşifre etmede önemli bir süreçtir...
Ve en son olarak CHP'de Deniz Baykal üzerinden kirli bir icraatla düğmesine bastıkları yeni oyunla Kurultayların Partisi CHP'nin taze Genel Başkanı Halk(!) Adamı Kemal Kılıçdaroğlu sayesinde kendilerini buldular...
Yıllardır muhalif gördükleri medyayı çeşitli isimlerle yaftalayan bu İkitelli Medyası sonunda çılgınca bir anlayışla Deniz Baykal'ı tarihin derinliklerine gömme senaryosunun üzerinden Kral öldü yaşasın yeni Kral vaveylaları atarak kendi isimlerini de boyunlarına astılar...
Yandaş medya(!) Kurultayda şahit oldukları ruh haline isim bulmakta gecikmedi...
Oyun artık deşifre edilmişti...
Partizan Medya...
Vatana millete hayırlı olsun...
Kalıcıdır ve doğrudur...
Partizan Medya söylemi tarihe kayıt düşmüştür artık...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder