Anayasa Mahkemesi malumunuz 27 Mayıs Darbesinin ürünlerinden
birisidir…
50. Kuruluş yıldönümü münasebetiyle bunu bir kez daha
hatırlamış ve hatırlatmış olalım…
Vatana millete hayırlı(!) olsun…
Böyle bir mahkemenin kuruluşu; vesayet sisteminin
sahiplerinin kurdukları sistemin bekasına yönelik nasıl ileri görüşlü ve geniş
bir ufka sahip olduklarını yansıtması açısından anlamlıdır…
Bilindiği üzere cumhuriyet rejimi bu topraklarda eskiye dair
ne varsa onları önce kullanmak ve sonra yeri ve zamanı gelince atmak üzere
kendisine meşruiyet alanları bula bula yerini sağlamlaştırma yoluna gitmiştir…
Halk indinde muteberliği ve meşruluğu Milli Mücadele sonrası
icraatları yukardan emir, dayatma ve baskı ile geldiği için tartışılagelmiştir…
Fazla söze, süslü kelama gerek yok…
1921 Anayasası ile sonrasında gelen 1924 Anayasasına bakıldığında
ve zaman içerisinde yapılan değişikliklerle Anayasaya yerleştirilen bir takım
hükümlerin ileride hangi gelişmelere ve tartışmalara yol açtığı görülecektir…
27 Mayıs Darbesi ile Anayasaya giydirilen yeni hükümler ve
kurumlar ise vesayetin zirveye taşındığının ileride göstergesi olacaktır…
İşte Anayasa Mahkemesi de bu kurumlardın birisi olarak
vesayet rejiminin kendisine tehlike olarak gördüğü yapılanmalara karşı ne denli
geniş bir ufka sahip olduklarının göstergesi olarak arzı endam edecektir…
General Kenan Evren’in deyimiyle netekim irticacı olarak nitelendirdiği Milli Nizam Partisi geleneği
ve rejimin kendisine tehlike olarak gördüğü ve bölücü olarak nitelendirdiği
partilerin kapatılma mercii olarak sistem lehine ne denli isabetli bir kurum
olduğunu ispat etmiştir…
Ak Partiye yönelik açılan kapatma davası ise canlı olarak
hafızalarımızdaki tazeliğini korumaktadır…
Bununla beraber anayasal çizgiler(!) zorlanarak yakın zamana
kadar TBMM’de yasalaştırılan bir çok kararın bu çizgiler zorlanarak hatta ve
hatta kör ideolojik gerekçelerle iptali yoluna gidilmesi de canlı olarak
hafızalarda tazeliğini korumaktadır…
Hal böyle olunca vesayet sisteminin artık bir nebze olsun
sorgulanabilir hale geldiği günümüzde 50. kuruluş yıldönümü alayı vala ile
idrak edilirken Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın "Anayasa
mahkemeleri, anayasal çizgiyi esas almak suretiyle siyasi aktörler arasında hakemlik
fonksiyonunu yerine getirirken taraflara lojistik destek sağlayan bir kurum
olamayacağı gibi milletin iradesini temsil edenlere çelme takma yeri olarak da
kullanılamaz.'' ifadesi biraz ironik kaçmaktadır…
Hangi anayasal çizgi diye bi sormak lazım???!!!
Daha dünü kadar Demoklesin Kılıcı gibi tepelerde savrulan
Mahkeme bugün ne oldu da siyasi aktörler arasında hakem rolüne soyunuyor diye
bi sormak lazım???!!!
Taraflar ve siyasi aktörlerden kastedilenler kimler diye bi
sormak lazım???!!!
Taraf dediğiniz vesayet sisteminin savunucuları ile millet
iradesini ve değerlerini temsil edenleri savunmak adına hak ve özgürlüklerden
yana adım atanlar ise bu ayrım neden ve şimdi yapılıyor diye bi sormak
lazım???!!!
Daha önce önüne gelen bir kısım davaları değerlendirirken
millet iradesini temsil edenlere çelme takmak şeklinde kararların altına Yüce
Mahkemenin attığı imzaların o günlerde nasıl değerlendirildiğini bi sormak
lazım???!!!
Değişen ve dönüşenler hangi kurumlardır diye bi sormak
lazım???!!!
Vesayet sisteminin ve onun getirdiği kurumların sürekli
tartışıldığı bir vasatta çizilen yeni yol haritalarının neresinde hangi
kurumların yer almak istediğini bi sormak lazım???!!!
Bizde soru çok!!!
1921 Anayasası ile getirilen haklar 1924 ve sonrasında
yapılan Anayasalar ile sürekli olarak millet iradesini yok sayan ve milleti
temsil makamındaki seçilmişlerin faaliyetleri daraltılan alanlara adeta
hapsedilmiştir…
Bu mekanizma da sistemin oluşturduğu kurumlar vasıtasıyla
işlemiştir…
Anayasa Mahkemesi de bu kurumlardan birisidir… Ve dahi
sorunludur…
TBMM’de seçilmişlerin ittifakla veya çoğunluğu sağlayarak
aldığı kararların anayasal sınırların ve kanunların yorumlarla, tartışmalı
kriterlerle mahkemelerde bozulması, partilerin yoruma dayalı kriterlerle
kapatılmasının sağlanması TBMM’nin faaliyette bulunmasına gerek var mı partiler
milletin teveccühüne göre mi yoksa bu kurumların yorumlarına göre mi oluşsun
veya hangi şartlara göre oluşsun da
kapatılma olmasın sorusunu da beraberinde getirir…
Adına anayasal
kurumlar dediğimiz bir takım kurumlar TBMM’ni işlevsiz hale getirmemelidir… Bu
kurumlardan birisi de Anayasa Mahkemesidir…
Yeni Anayasa
çalışmalarının devam ettiği bu süreçte vesayet sisteminin oluşturduğu bu gibi
kurumlar ve uygulamalar çözülmesi gereken ve beklenen kör düğümlerdir…
Ayrıca sistem yeni bir algı ile sağlıklı bir mecraya
sürüklenmezse siyasi parti liderlerinin konuştukları dilin savaş dili mi barış
dili mi olduğunu ne kestirebilir ne de yönlendirebilirsiniz…
Hele hele Vesayetin
savunucuları olaya topyekün savaş vechesinden bakmaya devam ediyorken…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder