28 Şubat süreci sonunda yargı ağına takıldı…
Beklenen bir gelişmeydi ve kim ne derse desin işaret
fişeğini Ergenekon operasyonları ateşlemişti…
Umulur ki yargılamalar usta bir manevra ile yönlendirilmiş
pozisyonuna düşen üç beş askerle sınırlı kalmaz…
O günlerin havasını soluyanlar iyi bilirler ki oluşturulan
havayla her kesime kendi hassasiyetleri(!) üzerinden servisler yapılmış, herkesin
menfaatleri ve zaafları bir potada birleştirilerek koskoca bir ülkenin geleceğine
ipotek konulmuştur…
Refahyol Hükümeti icraatları ile kral çıplak dedirtmiş, hem
Türkiye’nin kerameti kendinden menkul elit kesimlerini hem de Türkiye üzerinden
hesap yapan dış dünya konjonktürünü rahatsız ederek dengeleri sarsmıştır…
Geniş ufuklara yelken açan hükümet bir çok projeyi kısa bir
zaman dilimine sığdırmaya kalkışınca stratejik hata yapmış ve yıpratılması ve
yıkılması kaçınılmaz olmuştur…
Refahyol Hükümetinin
yıkılma gerekçeleri o günlerin yaratılmak istenen havasında ön plana çıkartıldığı
gibi irtica, laiklik teraneleri değildir…
İrtica ve laiklik bahanesi içine zehir katılmış bir aş
olarak her daim servis edilen bir gerekçedir…
Sosyal hayatı dizayn etmenin bir yoludur ve hep bu
bahanelerle halk baskı altında tutulmuştur...
İrtica denince ne anlaşılır laiklik denince maksat nedir
açıktır…
Bu iki kavrama yüklenen anlamlar Türkiye Cumhuriyetinin
temelinde olan bir çatışma alanıdır…
Lakin bu iki kavramın çatışma alanına sürüklenmesi ekonomik
kavganın ve dış dengelerin gözden kaçırılması için bir kılıf oluşturmuştur…
Geçmişten beri yolları kesişse de çatışma gerekçeleri hep
birbirinin mütemmim cüzü olmuştur…
Bizim halkımızın kahir ekseriyeti hem sosyal hayatın
ihtiyaçları hem de ekonomik ve teknolojik alandaki ihtiyaçların karşılanmasından
genellikle mahrum bırakılmıştır…
En basit örneğiyle
din özgürlüğü bile ceberut bir anlayışın tahakkümü ile kendisine sunulanı kadar
olmuştur…
Teknolojik alanda ise her gelişme bizim halkımızın takibi
güç bir mesafeden izleyebildiği bir seraba dönüşmüştür…
Bugün insanımızın teknolojiye düşkünlüğü bu izlenimi
destekleyen bir durumdur…
Ekonomik alana
gelince zenginlik ve refah alanındaki büyük pastanın dar alanda paylaşımının
getirdiği sıkıntılar bize yeterli doneyi verir…
Öyle ki bugün bile
halen bütün toplum katmanlarına adil bir şekilde dağıtımının sağlanmasında
sıkıntı yaşanan bir alandan söz ediyoruz…
İşte Refahyol Hükümeti uzun yıllar sonra ilk defa içerde
ekonomik alanda ciddi boşlukların olduğunu gözler önüne sermiş ve çakma, montaj
sanayicilerin iş dünyasında kendilerine sağlam bir yer edindiklerini gözler
önüne sermiştir…
Sözü uzatmayalım; İslami hassasiyetleri olan bir zihniyetin
kısmen de olsa iktidarı paylaşması ve D-8 gibi projeye start vermesi dış dünya
dengelerini kuranlar açısında hükümetin yıkımında sonun başlangıcı olmuştur…
İçerde ise ekonomik ve teknolojik açılımlara yeterli alt
yapısı olmayan ve montaj sanayi ve bankacılıkta faiz ile günü kurtarma üzerine
kurulu iş dünyası uyum sorunu yaşadığı için 28 Şubat sürecine katkı
sağlamıştır…
Hükümetin denk bütçe ve havuz sistemi uygulaması işin tuzu
biberi olmuş yıkım ekibi faaliyete başlamıştır…
Gelelim bugüne…
Rahat rahat
dillendirdikleri bu post modern darbenin arkasında KOÇ gibi duran iş dünyası ve
onların avanesi olan medya ve bürokrasinin her kademesinden (bu her kademe
üniversite, yargı ve akla gelen her kesimi barındırır) destekçileri açığa
çıkartılıp yargı sürecine dahil edilmez ise süreç akim kalır…
Bugün davayı diğer davalarda olduğu gibi sulandırmaya
çalışan bir takım çevreler yargılamanın bu çevrelere yayılmasını önlemeye
yönelik gayretin içerisindedirler…
Yoksa kimse o günlerde yaşananları unutmuş değil…
Senaryoya dahil olan aktörler bugün bu halkın içinde
yaşamaya devam ediyorlar…
Gerek medya da gerekse bürokratik çevrelerde ve köşelerinde
hayatlarını sürdürüyorlar…
Buzdağının görünmeyen kısmına bakmak isteniyorsa izleri
burularda sürülmeli…
Ayrıca yargılama
sürecine dahil edileceklerin her kesimden olmasını cadı avı gibi tabir edenler asıl
o günlerde cadı avına çıkıldığını neden unutuyor???
Hiç kimsenin unutamadığı şeyler yaşandı o günlerde…
Brifingler hafızalarda canlılığını koruyor…
Demirel’in kollarını makas gibi açarak söylediği “İşte
Çağdaş Türkiye bu” sözlerini kim unutabilir…
Hele Demokrasiye balans ayarı ifadesi hatırdan çıkar mı???
Otel lobilerinde perde arkasında yapılan pazarlıklar ve
kurulan pazarların canlı tanıkları bizzat pazarlığa tabi olanlardır…
Medya camiasında kendini saklama gereğini hiçbir zaman
hissetmedi…
Herkes yalın kılıç meydanda linç girişimine katkı
sağlıyordu…
Metastas habis ur ifadeleri ve hakaretlerin hakaret
sayılmayacağı kararlarının altına imza atanlar utanç abidesi olarak
geziniyorlar…
Ve daha niceleri…
Sessiz çoğunluğun
çığlıklarının o hengamede kaynayıp gittiğini kim unutabilir ki???
Bakmayın siz köşelerinde ve işgal ettikleri makamlarda
intikam duygusuyla hareket edilmesin diye gazel okuyanlara…
Sadece suç işleyenler cezasız kalmasın demek yeterlidir…
Evet suç işleyen her
kimse cezasını çeksin ki gelecek nesiller herkesin yaptığı yanına kar kalıyor
anlayışının hakim olduğu bir havayı solumasın…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder