17.04.2012

28 Şubat, Akıl Tutulması ve Yanıltmacalar


28 Şubat süreci sonunda yargı ağına takıldı…

Beklenen bir gelişmeydi ve kim ne derse desin işaret fişeğini Ergenekon operasyonları ateşlemişti…

Umulur ki yargılamalar usta bir manevra ile yönlendirilmiş pozisyonuna düşen üç beş askerle sınırlı kalmaz…

O günlerin havasını soluyanlar iyi bilirler ki oluşturulan havayla her kesime kendi hassasiyetleri(!) üzerinden servisler yapılmış, herkesin menfaatleri ve zaafları bir potada birleştirilerek koskoca bir ülkenin geleceğine ipotek konulmuştur…

Refahyol Hükümeti icraatları ile kral çıplak dedirtmiş, hem Türkiye’nin kerameti kendinden menkul elit kesimlerini hem de Türkiye üzerinden hesap yapan dış dünya konjonktürünü rahatsız ederek dengeleri sarsmıştır…

Geniş ufuklara yelken açan hükümet bir çok projeyi kısa bir zaman dilimine sığdırmaya kalkışınca stratejik hata yapmış ve yıpratılması ve yıkılması kaçınılmaz olmuştur…

Refahyol Hükümetinin yıkılma gerekçeleri o günlerin yaratılmak istenen havasında ön plana çıkartıldığı gibi irtica, laiklik teraneleri değildir…

İrtica ve laiklik bahanesi içine zehir katılmış bir aş olarak her daim servis edilen bir gerekçedir…

Sosyal hayatı dizayn etmenin bir yoludur ve hep bu bahanelerle halk baskı altında tutulmuştur...

İrtica denince ne anlaşılır laiklik denince maksat nedir açıktır…

Bu iki kavrama yüklenen anlamlar Türkiye Cumhuriyetinin temelinde  olan bir çatışma alanıdır…

Lakin bu iki kavramın çatışma alanına sürüklenmesi ekonomik kavganın ve dış dengelerin gözden kaçırılması için bir kılıf oluşturmuştur…

Geçmişten beri yolları kesişse de çatışma gerekçeleri hep birbirinin mütemmim cüzü olmuştur…

Bizim halkımızın kahir ekseriyeti hem sosyal hayatın ihtiyaçları hem de ekonomik ve teknolojik alandaki ihtiyaçların karşılanmasından genellikle mahrum bırakılmıştır…

En basit örneğiyle din özgürlüğü bile ceberut bir anlayışın tahakkümü ile kendisine sunulanı kadar olmuştur…

Teknolojik alanda ise her gelişme bizim halkımızın takibi güç bir mesafeden izleyebildiği bir seraba dönüşmüştür…

Bugün insanımızın teknolojiye düşkünlüğü bu izlenimi destekleyen bir durumdur…

Ekonomik alana gelince zenginlik ve refah alanındaki büyük pastanın dar alanda paylaşımının getirdiği sıkıntılar bize yeterli doneyi verir…

Öyle ki bugün bile halen bütün toplum katmanlarına adil bir şekilde dağıtımının sağlanmasında sıkıntı yaşanan bir alandan söz ediyoruz…

İşte Refahyol Hükümeti uzun yıllar sonra ilk defa içerde ekonomik alanda ciddi boşlukların olduğunu gözler önüne sermiş ve çakma, montaj sanayicilerin iş dünyasında kendilerine sağlam bir yer edindiklerini gözler önüne sermiştir…

Sözü uzatmayalım; İslami hassasiyetleri olan bir zihniyetin kısmen de olsa iktidarı paylaşması ve D-8 gibi projeye start vermesi dış dünya dengelerini kuranlar açısında hükümetin yıkımında sonun başlangıcı olmuştur…

İçerde ise ekonomik ve teknolojik açılımlara yeterli alt yapısı olmayan ve montaj sanayi ve bankacılıkta faiz ile günü kurtarma üzerine kurulu iş dünyası uyum sorunu yaşadığı için 28 Şubat sürecine katkı sağlamıştır…

Hükümetin denk bütçe ve havuz sistemi uygulaması işin tuzu biberi olmuş yıkım ekibi faaliyete başlamıştır…

Gelelim bugüne…

Rahat rahat dillendirdikleri bu post modern darbenin arkasında KOÇ gibi duran iş dünyası ve onların avanesi olan medya ve bürokrasinin her kademesinden (bu her kademe üniversite, yargı ve akla gelen her kesimi barındırır) destekçileri açığa çıkartılıp yargı sürecine dahil edilmez ise süreç akim kalır…

Bugün davayı diğer davalarda olduğu gibi sulandırmaya çalışan bir takım çevreler yargılamanın bu çevrelere yayılmasını önlemeye yönelik gayretin içerisindedirler…

Yoksa kimse o günlerde yaşananları unutmuş değil…

Senaryoya dahil olan aktörler bugün bu halkın içinde yaşamaya devam ediyorlar…

Gerek medya da gerekse bürokratik çevrelerde ve köşelerinde hayatlarını sürdürüyorlar…

Buzdağının görünmeyen kısmına bakmak isteniyorsa izleri burularda sürülmeli…

Ayrıca yargılama sürecine dahil edileceklerin her kesimden olmasını cadı avı gibi tabir edenler asıl o günlerde cadı avına çıkıldığını neden unutuyor???

Hiç kimsenin unutamadığı şeyler yaşandı o günlerde…

Brifingler hafızalarda canlılığını koruyor…

Demirel’in kollarını makas gibi açarak söylediği “İşte Çağdaş Türkiye bu” sözlerini kim unutabilir…
Hele Demokrasiye balans ayarı ifadesi hatırdan çıkar mı???

Otel lobilerinde perde arkasında yapılan pazarlıklar ve kurulan pazarların canlı tanıkları bizzat pazarlığa tabi olanlardır…

Medya camiasında kendini saklama gereğini hiçbir zaman hissetmedi…

Herkes yalın kılıç meydanda linç girişimine katkı sağlıyordu…

Metastas habis ur ifadeleri ve hakaretlerin hakaret sayılmayacağı kararlarının altına imza atanlar utanç abidesi olarak geziniyorlar…

Ve daha niceleri…

Sessiz çoğunluğun çığlıklarının o hengamede kaynayıp gittiğini kim unutabilir ki???

Bakmayın siz köşelerinde ve işgal ettikleri makamlarda intikam duygusuyla hareket edilmesin diye gazel okuyanlara…

Sadece suç işleyenler cezasız kalmasın demek yeterlidir…

Evet suç işleyen her kimse cezasını çeksin ki gelecek nesiller herkesin yaptığı yanına kar kalıyor anlayışının hakim olduğu bir havayı solumasın…

Hiç yorum yok: