23.02.2012

Darbecide Oyun bitmez!!!


Garip bir ülke olduk vesselam…

Devlet olarak onu yönetenler olarak iktidarı teslim ettiklerimiz olarak ve yönetilenler olarak hep bir mücadele hep bir mücadele…

İnsanı bir türlü rahat(!) bırakmıyorlar…

Bıraksalarda şöyle rahat rahat eskiden olduğu gibi ekmek elden su gölden misali saltanatımızı sürdürsek…

Ne güzeldi o eski günler…

Devletimizin memurlarını uzaktan görünce “Kaçın devlet geliyor” diye köşe bucak saklanan halk nerde şimdi ki halk nerde???

İmtiyazsız bir toplum sütresinin gerisinde ne güzel sınıflı bir toplum kurmuştuk…

Vaziyeti idare edip gidiyorduk…

Elbirliğiyle 2000’li yıllara kadar da Son 60 yıl içerisinde uyguladığımız her türlü argümanla
durumu iyi kötü idare ettik…

Ama olmadı kardeşim…

Bayrakvari ve benzeri eskiden icra edegeldiğimiz darbelerin ve Bizans oyunlarının her türlüsünü denedik…

Osmanlıda oyun bitmez sözüne dahi rahmet okuttuk ama yine de bu ayağı çarıklıların üstesinden gelemedik…

Kenar mahallenin çocukları gözüyle baktık…

Tapulu(!) arazimize gecekondu yaptırmayız dedik…

Bunları her defasında çıktıkları sandıktan çıktıklarına pişman ettik ama yine de sandıktan çıkmalarına engel olamadık…

Şimdikilerin hali hiçbir şeye benzemiyor…

Demirel’in şapkasını alıp gitmesine ve sonra geri gelmesine hiç benzemiyor…

O kadar dizayn etmemize rağmen, o kadar senaryo üretmemize rağmen, bütün yandaşlarımızla topyekün mücadele vermemize rağmen dönüştürme işini sağlıklı hale getiremedik…

Biz neredeyse dönüşmeye başladık…

Deliler nehrinden su içmeye zorlarken biz içer hale geldik…

Biz bize benzeriz derken biz bize benzemez olduk…

İçerden dışardan her türlü desteğe sahibiz ama bir eksiklik var gibi!!!

Dört bir el ile oluşturduğumuz gündemlere biz bile yetişemez olduk….

Şu hale bakın!!!

Eskiden merkez(!) medya ile CeHaPe’yle, İttihadi Devlet ve Yargıçlar Terakki Partisi eliyle, brifinglerle, Laikperest Mitingçilerle, Tiyatrocularımız ve entel barlardan bilumum sanatçılarımızla, silahsız kuvvetlerimizle, örgütlerimizin her türlüsüyle, STKlarımızla(!), akademik kadrolarımızla, sarı renge boyanmış sendikalarımızla, derneklerimizle yeri göğü inletirdik…

Her şey ve her bir yapı öylesine iç içe geçmiş ki gri alanlar çoğalmaya başladı…
Kim nerede belli değil!!!

İpin ucunu kaçırdık mı ne diye endişe duymuyor değiliz???!!!…

Duyuyoruz duymasına da buna rağmen hem elimizde koz çok hem de elimize koz veren çok…

Esip yağıp gürleyen… Otur oturduğun yerde diyen… Sonra duygusallaşıveren ve vicdanım rahatsız vecizeleri dudaklarından dökülüveren, her konuda söz söyleyebilen, bazen söyledikleri ile uyum(!)suzluk örneği sergileyebilen…

Yeter ki malzeme veren, malzemeciliği seven çok olsun…

Her ne kadar yeri yerinden oynatırız, attıracağımız bir manşetle ekonomik kriz çıkartırız dediğimiz zamanlardaki kadar artık sözümüz etkili olmasa da enkazı enkaz olarak göremeyen göz çok diyorlar…

Halen gündemi her ne kadar arkasından yetişemezsek de oluşturmaya devam ediyoruz diyorlar…

Halen yeri göğü eskisi kadar olmasa da oynatmaya devam ederiz diyorlar…

Kanunların arasına gizlediğimiz kurumlara dair o kadar o kadar ilginç ayrıntılar var ki ancak de facto bir durumda görülebilir diyorlar…

Ne dersiniz??? Doğru mu söylüyorlar???

Size bir soru; Enkazı enkaz olarak görebilen kaç göz vardır sizce???

Hiç yorum yok: