Garip bir ülke olduk vesselam…
Devlet olarak onu yönetenler olarak iktidarı
teslim ettiklerimiz olarak ve yönetilenler olarak hep bir mücadele hep bir
mücadele…
İnsanı bir türlü rahat(!) bırakmıyorlar…
Bıraksalarda şöyle rahat rahat eskiden olduğu
gibi ekmek elden su gölden misali saltanatımızı sürdürsek…
Ne güzeldi o eski günler…
Devletimizin memurlarını uzaktan görünce “Kaçın
devlet geliyor” diye köşe bucak saklanan halk nerde şimdi ki halk nerde???
İmtiyazsız bir toplum sütresinin gerisinde ne
güzel sınıflı bir toplum kurmuştuk…
Vaziyeti idare edip gidiyorduk…
Elbirliğiyle 2000’li yıllara kadar da Son 60
yıl içerisinde uyguladığımız her türlü argümanla
durumu iyi kötü idare ettik…
Ama olmadı kardeşim…
Bayrakvari ve benzeri eskiden icra
edegeldiğimiz darbelerin ve Bizans oyunlarının her türlüsünü denedik…
Osmanlıda oyun bitmez sözüne dahi rahmet
okuttuk ama yine de bu ayağı çarıklıların üstesinden gelemedik…
Kenar mahallenin çocukları gözüyle baktık…
Tapulu(!) arazimize gecekondu yaptırmayız
dedik…
Bunları her defasında çıktıkları sandıktan
çıktıklarına pişman ettik ama yine de sandıktan çıkmalarına engel olamadık…
Şimdikilerin hali hiçbir şeye benzemiyor…
Demirel’in şapkasını alıp gitmesine ve sonra
geri gelmesine hiç benzemiyor…
O kadar dizayn etmemize rağmen, o kadar senaryo
üretmemize rağmen, bütün yandaşlarımızla topyekün mücadele vermemize rağmen
dönüştürme işini sağlıklı hale getiremedik…
Biz neredeyse dönüşmeye başladık…
Deliler nehrinden su içmeye zorlarken biz içer
hale geldik…
Biz bize benzeriz derken biz bize benzemez
olduk…
İçerden dışardan her türlü desteğe sahibiz ama
bir eksiklik var gibi!!!
Dört bir el ile oluşturduğumuz gündemlere biz
bile yetişemez olduk….
Şu hale bakın!!!
Eskiden merkez(!) medya ile CeHaPe’yle,
İttihadi Devlet ve Yargıçlar Terakki Partisi eliyle, brifinglerle, Laikperest
Mitingçilerle, Tiyatrocularımız ve entel barlardan bilumum sanatçılarımızla,
silahsız kuvvetlerimizle, örgütlerimizin her türlüsüyle, STKlarımızla(!), akademik
kadrolarımızla, sarı renge boyanmış sendikalarımızla, derneklerimizle yeri göğü
inletirdik…
Her
şey ve her bir yapı öylesine iç içe geçmiş ki gri alanlar çoğalmaya başladı…
Kim
nerede belli değil!!!
İpin ucunu kaçırdık mı ne diye endişe duymuyor
değiliz???!!!…
Duyuyoruz duymasına da buna rağmen hem elimizde
koz çok hem de elimize koz veren çok…
Esip yağıp gürleyen… Otur oturduğun yerde
diyen… Sonra duygusallaşıveren ve vicdanım
rahatsız vecizeleri dudaklarından dökülüveren, her konuda söz söyleyebilen,
bazen söyledikleri ile uyum(!)suzluk örneği sergileyebilen…
Yeter ki malzeme veren, malzemeciliği seven çok
olsun…
Her
ne kadar yeri yerinden oynatırız, attıracağımız bir manşetle ekonomik kriz
çıkartırız dediğimiz zamanlardaki kadar artık sözümüz etkili olmasa da enkazı
enkaz olarak göremeyen göz çok diyorlar…
Halen gündemi her ne kadar arkasından
yetişemezsek de oluşturmaya devam ediyoruz diyorlar…
Halen yeri göğü eskisi kadar olmasa da
oynatmaya devam ederiz diyorlar…
Kanunların
arasına gizlediğimiz kurumlara dair o kadar o kadar ilginç ayrıntılar var ki
ancak de facto bir durumda görülebilir diyorlar…
Ne dersiniz??? Doğru mu söylüyorlar???
Size bir soru; Enkazı enkaz olarak görebilen kaç göz vardır sizce???
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder