Anayasa değişikliği
ile ilgili referandum günlerinde bu konuya değinmiş ve 12 Eylül meselesini
benzer ifadelerle ele almıştık…
O günlerden
bugünlere canlılığını örnekleriyle koruyan bir husus olması hasebiyle
Darbecileri yargılama sürecinin başlaması ile yeniden değerlendirmek elzem
oldu…
Kaderin garip
cilvesi 12 Eylül darbesi ile insanımızı yüzleştirmeye devam ediyor...
Bize toplum olarak
yeniden bir travma yaşamak kalıyor...
Ama bunlar
yaşanmazsa olmuyor...
Şu an içinde
yaşadığımız toplumda işkence edenler ile işkence görenler bir çatı altında
hayatını sürdürdüğünü kim aklında tutuyordur acaba???...
Darbecilerin halen
darbe yapma fırsatı kolladığını???...
27 Mayıs'ı ve 12
Eylül'ü gerçekleştiren güzide ordumuzun genç ve orta yaş subayları şimdinin
emekliliği gelmiş muvazzaf ve emekli generalleri olarak bu halk ile farklı
dünyalarda olsa da yaşamaya devam ediyorlar...
Kendilerini her
fırsatta destekleyen ilmiye ve kalemiye ve dahi siyasiye sınıfının hatırı
sayılır bir kesimi ile iktisat ve esnaf cenahının ağa babalarından yanlarında
durmaya devam edenlerin varlığını kim inkar edebilir???...
Bazen kısık sesle
bazen biraz yüksek sesle itiraz ve red cephesinde yerlerini muhafaza ettiklerin
kaç kişi farkındadır???...
Koç gibi
duruyorlar...
Ortada bir tuhaflık
var...
Bir çok kesim
özellikle medya bir çok şeyi eleştirirken meselelerin özüne gelindiğinde ya
suspus oluyor ya da eleştirdiği şeyleri savunma pozisyonuna geçiyorlar...
Tecavüz mağdurunun
tecavüzcüsüne aşık olması gibi bir şey bu...
Bu nasıl bir duygu
ki nefret ettiğini her fırsatta tekrarladığı halde yapılan haksızlıkların cezasını
çekmesi için yargı yoluyla eline fırsat verildiği zaman insanlar farklı
tellerden çalabiliyor???
Yaşadıklarınız,
yaşadıklarımız unutulur cinsten değil ama en azından gelecek kuşaklara ibret-i
alem olsun cinsinden bile olsa geç gelen adalete neden karşı çıkarlar ki???
Yüzleşmek ve
hesaplaşmak ve dahi nefis muhasebesi tam da böyle olayların ve zamanların
işi...
O günleri fiilen
yaşayanların yaşadıklarını ve şahit olduklarını, hayatlarının nasıl
etkilendiklerini unutmaları mümkün değildir...
12 Eylül'ün
öncesinin ve sonrasının gadrine uğrayanlarda mutlaka ve mutlaka kalıcı bir
travma veya etkilendiği unutamadığı zihninden bir türlü söküp atamadığı bir şeyler
vardır...
Mesela ben o dönemde
işkence görmedim...
Hapis yatmadım...
Gözaltına
alınmadım... Ama hep gözlem altında tutuldum…
Tanıdık bir polisin
uyarısı ile Jandarma Karakoluna kendiliğimden gittim...
İçeriye girdiğimde
kapısını çaldığım büroda beni önce güler yüzle karşılayan jandarma astsubayı
neden geldiğimi söylediğimde ve ismimi sorup da önündeki defterden ismimin
önüne bir çarpı işareti koyduktan sonra yüzünün şeklinin nasıl değiştiğini ve öldürecek gibi baktığını hiç
unutmam...
Zira kendiliğimden
gitmez isem onlar alıyorlarmış, bunun da ne anlama geldiği açıktı...
Sorgusuz sualsiz ver
elini Toplama Kampı...
Böyle girip de hadi
çık diye 90 gün sonra bırakılanları biliyoruz...
İnsanlıktan
çıkıyorlardı...
Varın gerisini siz
düşünün...
Silahlı saldırıya
uğradık üç kişi idik, bir silah sesi duyduk gecenin karanlığında boğuk ve tok
bir ses... Yanımızdaki arkadaşı arkamızdan ateş etmek suretiyle vurdular....
Karanlığa saklanmış
bir iki silulet...
Arkadaş vurulunca
koşmaya, kaçmaya başladık, kaçarken, koşarken aynı sesi yine işittim ve ayağım
takıldı yere kapaklandım...
Kurşunun ben yere
düşerken başımın üzerinden geçtiğini hissettim...
18 Yaşımdaydım... Bu
anı hiç unutmam...
Ölüm hiç bu kadar
yakın olmamıştı...
Bizi öldürmeyi
başaramayan cellatlar gecenin karanlığına karışınca geri döndük vurulanın
yanına...
Hareketsiz vurulduğu
yerde yatıyor...
Yardım istedik kimse
korkusundan dışarıya çıkmıyor...
Gecenin karanlığı
insanlığı yutmuş sanki...
Bedeni kontrol ettik
neresinden vurulmuş diye...
Vücudunda yara izi
göremedik...
Yerde yatanı taşımak
için diğer arkadaşım ayaklarından tuttu ben ise kollarının altından kavradım...
Koltuk altından
kavramamla beraber başından boynuma ve vücuduma akan ve bulaşan o sıcak kanın kokusunu hiç
unutmam...
Bizi olayın nasıl
gerçekleştiğine dair sorgulama ihtiyacı dahi hissetmeyen bir güvenlik anlayışı
vardı...
Olay sonrası annemin
bana şefkatle sarılıp şekerli su içirdiği anı da hiç unutmam...
O gece ayak üstü bir
kaç soru bile sorulmadı...
Olayın üstüne
sadesuyatirit niyetine bile gidilmedi..
Lisede
öğrenciydim...
Son sınıfta ikmale
kalan dersleri vermek için imtihanlara giremeyişimi hiç unutmam...
Ben Orta
Anadoludanım...
Köylerimizde
Darbenin küçük krallarının köylüleri köy meydanlarında toplayarak kadınlarının
ve çocuklarının gözleri önünde anadan üryan hale getirilerek nasıl dayaktan
geçirildiklerini anlatan olayı yaşayanların anlattıklarını hiç unutmam...
Anlayacağınız
işkence dört duvar arasında yapılmıyor, köy meydanlarına taşıyordu...
Sebep mi
arıyorsunuz???
Aramayın... Sebep
çok...
Sonra okulun
bahçesinde karşıt görüşlü olan ve kendisine silah doğrultan bir öğrenciyi vurup
kaçan bir arkadaşımın haftalar sonra memlekete cenazesinin getirilişini ve toprağa verdiğimiz günü hiç
unutmam...
Yaşadığım orta
Anadolu'nun küçük ama ağırlığı büyük ilçesine öğrenci kisvesi ile dışarıdan
devşirilen ne idüğü belirsiz birilerinin getirilmesi ile dengelerin nasıl
değiştiğini ve bunlardan birisinin yaşanan bir gerginlik sonrası şehir
meydanında silahı belinden çıkarıp şehir halkından birisinin alnına nasıl
dayadığını ve bu olay karşısında halkın
ve emniyet güçlerinin derin suskunluğunu hiç unutmam...
O günün gençlerinin
kamplara ayrıldığı gibi karakolda da kamplara ayrılmış olan emniyet
mensuplarının karşı cenahından bir polis memuru tarafından imalı bir şekilde nasıl tehdit edildiğimi hiç
unutmam...
Babamın esnaf olması
ve ilçenin tanınmış ailelerinden birisine mensup olduğum için gergin ortamın
henüz oluşmadığı zamanlarda beni tehdit eden polis memuru da dahil devlet
memurları ile aramızdan su sızmazdı...
Ama sonra tehdit
unsuru oldum ve tehdit edildim...
Bu yaşadıklarımdan
iki yıl sonra üniversite okumak için Ankara'ya geldim...
Baskı azalmış ve
darbenin silindiri tüm toplumun üzerinden ağır bir biçimde geçmişti...
İzleri sürüyordu...
Burada yeni
tanıştığım bir ağabeyim, arkadaşım...
Mamak Cezaevinden
yeni çıkmıştı... Yargılanıyordu...
Onun zaman
içerisinde Mamak öncesi ve sonrası yaşadıklarını anlattığında, işkenceyi
birebir yaşamış birisinin yaşadıklarını ve gördüklerini ve insanların
ruhlarında nasıl bir travma oluşturduğunu gözlemleyerek beni nasıl etkisi
altına aldığını hiç unutmam...
Raci Tetik ismini hiç unutmam
Bu arkadaşımın
Mamak'ın Hoş geldiniz bölümü hücre ve kafesten sonra koğuşa geçtiğinde “aynaya
baktığımda kendimden korkmuş ve kendimi tanıyamamıştım” demesini hiç unutmam...
Uzun bir süre cop
darbeleri sonucu oluşan yaralardan dolayı ellerini kullanamadığı için yemek
yemek ve tuvalet ihtiyacını gidermek dahil aklınıza ne gelirse her şeyi ile
içeride bir arkadaşının ilgilendiğini anlattığında zaman zaman utanarak bunu
anlattığı anı hiç unutmam...
Amca oğlum o dönemde
jandarma komando olarak Mamak Askeri Cezaevinde askerlik yaptı...
İçi kan ağlayarak
yaşadıklarını anlattı, yaptıklarını ve kendisine yaptırılanları...
Hasta ruhlu psikopat
kişiliğe sahip işkencecileri anlattı...
Erinden
rütbelisine...
Kendisi amatör
boksördü...
Bir gün koğuştan
çıkarıp çıkarıp mahkum döven hasta ruhlu bir askeri dayanamayarak nasıl
yumruklayarak ayağını yerden kesmek suretiyle duvara yapıştırdığını da
anlattı...
Sonrasında kendisini
o kısımdan uzaklaştırarak tel boyu nöbete verdiklerini de...
Bunları da
unutmam...
Fişlenmiş bir hayatı
yıllar boyu yaşamak zorunda kaldım...
Küçük kardeşlerimden
birisi yıllar sonra hiç bir suçu olmadığı halde soyadından dolayı zor bir
askerlik geçirdi...
Ve bir başka
amcaoğlum aynı sebeple yine yıllar sonra işe girerken çok büyük sıkıntılarla
karşılaştı...
Bunları da hiç
unutmam...
12 Eylül'ün
üzerinden 16 yıl geçtikten sonra Zaman Gazetesinde çalışıyordum...
Bir gün bir
mahkumdan bir mektup geldi...
Mektubun üzerinde
cellat namzedimin ismini gördüm...
Bize silah sıkan
ellerden birisinin sahibini...
Gazetenin kendisine
gönderilmesini talep ediyordu ve benim de gazete çalışanı olduğumu öğrenmişti..
Gazetenin kendisine
sürekli gönderilmesini sağladık...
İkinci mektubunu ve
ruh halini hiç unutmam...
Cezaevinden
çıktıktan sonra karşılaştık 20 yıl sonra...
O değişmişti ben
de...
Akraba idik ama
düşman saflara sürüklenmiştik...
Yaşanan büyük oyunun
küçük birer parçaları olmuştuk...
Birbirimize sarıldık
ve o günleri hiç anmadık...
Yakalandıktan sonra
gördüğü işkenceler ve uzun cezaevi hayatı kalbini iflas ettirmişti...
Zaman zaman
görüşürdük...
45 yaşını
göremedi... Ölüm zaten iflas eden kalbinin bir kriz geçirmesi ile onu buldu...
Bunu da hiç
unutmam...
Yine Mamak...
Bu sefer başka bir
blokta başka bir koğuşta yatan bir arkadaş...
Kendisini gıyaben
tanıdığım şahsen yıllar sonra tanıştığım bir arkadaş..
Onun için Mamak
günleri aynı idi ama yaşadıklarından sadece mizaha konu olabilecek türden
olanları anlatırdı...
Güler misin ağlar
mısın bilemezdin...
Rahmetli Akıncılar
Derneği Başkanı Tevfik Rıza Çavuş ile aynı koğuşta kalmışlar...
Reis bir tane idi
derdi...
Sağcısı ile solcusu
ile herkesle arkadaş olabilen bir yapı...
Hem bu arkadaşımın
hem de diğer Mamak zorunlu meskununun ilginç gözlemleri vardı...
O günlerde herkes
hatırat yazıyordu...
Sol cenahta
savunmalar kitap haline getirilmiş, yaşananlar kitaplaştırılmış, ülkücü camiada
ise hatıralar vitrinleri yıllar sonra süslemeye başlamıştı...
Her ikisine de
sordum neden siz de hatıralarınızı yazmıyorsunuz diye???
Birisi biz yaşarız
başkaları yazar dedi...
Diğeri ise sessizce
yüzüme baktı ve geçiştirdi...
Hep öyle yapar zaten
ve halen de öyledir..
Bu yazma konusu ne
zaman gündeme gelse konuyu değiştirir...
Şimdi kalıcı bir
rahatsızlığı var ömür boyu kendisini bırakmayacak...
Mamak zindanının
onda bıraktığı sonradan ortaya çıkan bir hastalık...
Bunları da hiç
unutmam...
Darbe sonrası
ortalık yerdeki toz duman dağılınca, dağınık gibi görünen parçaları bir araya
getirip de resmi daha netleştirince, koskoca ülkenin nasıl kavgaya dahil
edildiğini gördüm...
Aynı filmi aynı
aktörlere oynatmak isteyen reji
ekibinin ısrarlı çabalarına ne demeli???
Aktörlerin bir kısmı
gerçeğin farkına varıyor artık...
Bir Anayasa değişikliği, bir referandum bizi alıp
buralara getirdi… Geçmişiniz sizi bırakmıyor...
Bugün 12 Eylül Darbecileri yargılanıyor…
İktidar Partisi ve
TBMM davaya müdahil olmaya karar vermiş, yerinde bir karar…
Bunun yanı sıra
başkaları da var, haklı olarak ülkenin dört bir yanından yığınla davaya
müdahillik talebi var…
Peki darbecilerin
yargılanması için anayasa değişikliği gündeme geldiğinde karşı çıkanlara ne
demeli???
Başta CHP olmak
üzere benzeri bazıları da müdahil oluyorlar…
Bu da bir şeydir
deyip geçmek mi lazım???
Ne ironik bir
durum!!!
Kılıçdaroğlu yaptı
yine yapacağını!!!
Meğerse 30 yıldır
Darbe ürünü anayasasının gölgesinde yaşayıp erkeksen çık meydana havasıyla
eleştirip, hep şikayet edip, en hassas noktalarına dokunmayanların, beğenmeyip,
darbe ürünü deyip yeni anayasaya ihtiyacı her fırsatta vurgulayanların
söyledikleri karanlığa kurşun atmak imiş...
Meğerse bedenlerin
zindanda olması önemli değil, fikirlerin
iktidarda olması önemli imiş...
Meğerse
işkencecilerine gizli aşk ve sevgi beslerlermiş...
Meğerse bir kısmı
özde değil sözde 12 Eylül karşıtı imiş...
Ak Parti iktidarı bu Anayasanın Geçici 15. Maddesini
üstelik muhalefetin en devletçi ve en 12 Eylül Darbesi karşıtı(!) partisinin
yıllardır dillendirerek getirdiği talep üzerine kaldırmaya kalkışınca aynanın sırlarını ortaya
döküverdi...
Şimdi ise yeni
anayasa sürecinde değişiklik olmasın diye var güçleri ile darbe anayasasını
savunmaya devam ediyorlar...
Neymiş efendim
kırmızı çizgileri varmış
Evet evet evet... Mesele
anlaşıldı...
Bu aşk başka aşk,
nefretin adresi belli...
04.04.2012