15.01.2010

Uyuşturucu ve Uyuşturanlar ve Uyuşturulanlar

mehmetnatik1@gmail.com

Ne zamandır aklımdan geçirdiğim lakin bir türlü elimin varmadığı bir mesele...
Uyuşturucu ve uyuşturanlar...
Ne zaman tv haberlerinde emniyet mensuplarının uyuşturucu satıcılarına yönelik operasyonlarının ve ele geçirilen uyuşturucu miktarının yüksekliğini görsem yüreğim bir cız eder...
Bu akşam yine haber saatinde bir operasyon haberini aktaran özel bir tv'nin sunucusu geçen yıl ele geçirilen miktarın 9 ton olduğunu da aktarınca elim gayrı ihtiyari klavyenin tuşlarına gitti...
Uyuşturucu meselesi önemli bir mesele lakin bu konu ile ilgili yazılı ve görsel basında aktarılanlar sadece uyuşturucu çetelerine yapılan baskınlar ya da nakil esnasında bir ihbarı değerlendiren narkotik şube polisleri diyerek devam eden bilgilendirmenin ötesine geçmeyen haberler...
Yeşilay ve benzeri bir kaç kuruluşun çalışmaları malumunuz uyuşturucunun ne menem bir pis alışkanlık olduğunu anlatmaya çalışır...
Bir de emniyet mensupları rutin olarak özellikle gençlerimize okullar vasıtasıyla ulaşarak tehlikenin farkına varmalarını sağlamaya çalışır...
Bunun için her türlü tanıtım vasıtasını da değerlendirirler...
Gelin görün ki uyuşturucu kullanma yaşının gün geçtikçe daha da küçüldüğü de gözlerden kaçmaz...
Uyuşturucunun zararlarını anlatan her türlü faaliyetin getirisi gençliğe idol olarak sunulan magazin, sosyete ve adı sanat dünyasının meşhuru olarak anılan bir şarkıcı veya sinema oyuncusu veya halkı bilgilendirmeye aracı olan bir gazetecinin uyuşturucu aleminde yakalanmasıyla uçar gider...
İdol olarak gençliğe sunulan şahısların kullanıcı olması onlara özenen genç kitlenin bir kısmını etkilemesi kaçınılmazdır...
Sıklıkla verilen bu tür haberlerin yanı sıra bu meselenin aktarılış tarzı ve sıradanlaştırılması uyuşturucu kullanımının geçlik ve halk nezdinde kanıksanması gibi bir duruma yol açmaktadır...
Savaş ve ölüm kokan bilgisayar oyunlarının çocukların nezdinde ölümü ve kan görmeyi sıradan hale getirmesi gibi...
Bu kanıksama halinin getirdiği sonuç kaçınılmaz olarak duyarsızlık duygusunun tetiklenmesi demektir...
Duyarsızlık duygusu ise gerçek bir durum ile yüzyüze gelindiğinde insanı travma veya duyarsızlığın getirdiği vicdani duyguların körelmesi haliyle karşı karşıya getirir...
Her iki hal de tehlikelidir...
Görüldüğü gibi sonuç ortada...
Siz ağzınızla kuş tutun...
Dibi delik ve çatlak kayık misali siz bir yandan kayık batmasın diye var gücünüzle suyu dışarı atarken o delik ve çatlaklardan zahmetsizce daha da fazla sızmaya devam eder...
Hele hele siz deliklerin ve çatlakların oluştuğu esnada ihmal davranmışsanız...
Ya da başka hesaplarla bunu görmezden gelmişseniz...
Bugün geldiğiniz noktada ise çaresizce çırpınırsınız...
Bu illet topluma bir girmiş ya vücuda giren hastalık gibi kolay kolay çıkmaz...
Anadolu da bir tabir vardır "Dert batmanla girer dirhemle çıkar" derler...
Elbirliği ile çıkmaması için çaba sarf ediyorlar...
Kimse söylemeye cesaret edemiyor ama müşahede edilen ve son zamanlarda daha da belirgin halde gözler önüne serilen gerçek iyice gün yüzüne çıkmaya başladı...
Bu illetin ticaretini yapanlarla satıcıların ve yanı sıra nakil esnasında rahatı sağlanan yollar arasında oluşturulan işbirliği çok cazip hale getiriliyor ve kullanıcıların hayatları üzerinden kirli bir zenginliğin önü açılıyor...
Silahlı bürokraside ve sınır boylarında bir kısım devlet memurlarının bu ticarette adının geçmesi piyasadaki kirliliğin boyutlarını ve vehametini gözler önüne seriyor...
Şemdinli Komisyonu'na ifade verirken “Hırsız içerdeyse kilit işe yaramaz” diyen Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun'un deyişiyle kilit pek işe yaramıyor...
Ülkemizin uyuşturucu ile ilgili sicili her ne kadar bir zamanlar nerede ise ABD tarafından devlet eliyle uyuşturucu ticareti yapan ülkeler sınıfına dahil edilecek kadar mimli bir hale gelecek idiyse de ve yıllar boyu uyuşturucunun transit geçiş güzargahı olarak adı zikredilse de kendi halkımızın bu ibtilaya maruz bırakılması bu kadar yaygın değildi...
Benim gözlemlerime göre uyuşturucunun ülkemiz içinde yayılmaya başlaması 1990'lı yıllarda Sapanca üçgeni diye tabir edilen bölgede ve diğer yerlerde adı pkk ve uyuşturucu ticareti ile birlikte anılan bir takım kişilerin faili malum(!) -galiba meçhul demeliydik- cinayetlere kurban gitmeye başlamasından öncesine dayanır...O günleri bilen bilir...
Uyuşturucunun Avrupa ülkelerine aktarılmasına göz yumanlar daha iyi bilir...
Bu dış piyasaya gönderilen uyuşturucunun bir kısmının gittikçe artan bir trendle iç piyasaya aktarılması içeride uyuşturucu kullanımının artmasını tetiklemiştir...
Uzun yolda yakalanma riskinin artmasının yanı sıra yolun kısalığı dolayısıyla daha kolay elden çıkarılması ve başka hesaplar da göz önünde bulundurulunca bugün karşımıza kaçınılmaz olarak bu tablo çıkmıştır...
Bugün Ergenekon nam soruşturmada adı geçenlerin ve onların geçmişteki uzantılarının adının o günlerin dokunulmazları olarak hüküm sürenler olduğu göz önüne alınacak olursa ne dediğimiz daha net olarak anlaşılacaktır...
Bugün yaşananların kökünü daha derinlerde aramak lazım geliyor...
Dememiz o ki sorun tek boyutlu değil...
Bizim gördüklerimize gelince buzdağının küçük bir kısmı...
O günlerde bu duruma göz yumanlar bugün devasa boyutlara geleceğinin hesabını yapmışlar mıydı acaba...
Yoksa bu hale geleceğini o günden okumuşlar mıydı...
Eğer okumuşlarsa bu çok daha vahim...
Zira ülkemizin genetiği ile oynamanın bir başka versiyonu ile karşı karşıya olduğumuz unutulmasın...

Hiç yorum yok: