mehmetnatik1@gmail.com
Bilgi sızdıran askeri izliyorlardı!!!
Kimler TSK Özel Kuvvetlere bağlı subaylar!!!
Bilgi nereden sızıyormuş?
Asakir-i Mansura'nın içinden...
Bilginin içeriği???
Bakın işte orası su götürür boyutlara gelen çok karmaşık(!) bir vaziyetin cirit attığı bir alan...
Malumunuz darbedir, Ergenekondur, adı şaibeli işlerle anılan bir takım muvazzaflar...
Kamuoyu uzun süreden beri bu olaylarla yatıp kalkıyor...
İntihar edenler, hastane köşelerde ömür tüketenler...
Hal böyle olunca teyakkuz hali...
Sanki olağanüstü hal...
Ama bunların dışında daha vahim ve serapa bir durum söz konusu...
Düşünün bir kere...
Sanki Yer Türkiye Cumhuriyeti Devleti değil Soğuk Savaş dönemi iki kutuplu dünya..
Devletin içinde devletin en önemli kurumları elbirliği içinde olması gerekirken garip bir biçimde rakip devletler misali kıran kırana mücadele ediyor...
Siyasi iktidar devlet yönetimindeki bürokrasinin şahsı manevisinde bazı bürokratlar tarafından kaleyi fethetmeye gelen harici bir unsur ya da kaleyi içten fethetmeye çalışanlar gibi algılanıyor...
Birisi devleti sahipleniyor(!)
Diğeri ise sanki devleti zaptetmeye çalışan düşman kuvvetler gibi görülüyor...
Siyasilere -ki onun içinde de partisine göre geliştirilen tavır neticesinde- siz gidicisiniz biz kalıcıyız mantığı ile muamele çekiliyor...
Devletin kurumlarının tamamının birbirini tamamlayan mütemmim cüz olması gibi siyasi partilerin aynı hale içinde yer alması görmezden geliniyor.
Zihinlerde yabancı unsur gibi telakki edilen bir yapı yaratılıyor...
Devletin idareye seçimle gelen Hükümeti, Başbakanı ve sair unsurlarına garip bir biçimde farklı gözle bakılarak farklı muamele gösteriliyor...
Bunu yapan kim devletin sahibi biziz diyenler...
Koruma kollama refleksi geliştirenler...
Bu refleksin kime karşı ve nasıl geliştirilmesi gerektiği çok açık...
Ülke topraklarında gözü olan yabancı güç ve düşman unsurlar...
Ama içinde bulunduğumuz hale ve yaşadıklarımıza baktığımızda koruma ve kollama refleksinin ters çalıştığı gözlerden kaçmıyor...
Sistemin yegane meşruluk aracı olan TBMM ve Siyasi Partilerin seçim sonucu iktidara gelerek kurdukları hükümet maaşlı bürokrasi tarafından istiskal edilmeye çalışılarak koca bir ülke halkının kaderi üzerinde satranç oynanıyor...
Ve kaçınılmaz olan son...
Ülkenin en köklü ve halka hizmet aracı olan kurumları içinde barınan bir kısım bürokratların algılarının kendilerini yanlışa sürüklemesi ile ülkenin ve halkın menfaatlarını korumak ve kollamakla mükellef kurumları yıpranmaya başlıyor...
Kurumları yıpratan kurum mensupları garip bir biçimde aynı gemi içinde yolculuk ettiklerini unutuyorlar...
Evet gözleme ve tarassut yapılmalı ama gözler hudut haricinde olmalı dahilde değil...
Gözleme ve tarassutun yanlış adrese yönelik olmasıdır ki bunların sayesinde güç duruma düşen ve düşürülen koskoca bir TSK kamuoyu önünde arz-ı endam etmeye başladı...
...
Tabi bu durum kaçınılmaz olarak evladını koruyan anne refleksiyle hareket eden bir kurum adına hareket eden ve açıklama yapan onun komutanlarını savunma yapar ifadelerle huzura çıkardı...
Biz eskiden rastlıyorduk...
Alışkındık(!) flaş açıklamalara ama böylesine değil...
O açıklamalar sözde değil özde olurdu...
Tanırım iyi çocuktur şeklinde olurdu...
Balans ayarı şeklinde olurdu...
Ayaküstü ağzı sulanarak bir demeç almaya çalışan -Gazeteci Ergün Babahan'ın deyimiyle- yarı askeri medya mensuplarına söylenenler ve onların allayıp pullayıp korku tünellerine sokarak güya haberleştirdikleri bak döverim haaaa kıvamında söylemler olurdu...
Adı açıklanmayan bir üst düzey komutana ait olurdu...
Televizyon ekranlarında açık oturumlarda arzı endam eden ve ağzının suyu akıtarak sizi dinliyoruz efendim pozlarındaki programcıların ağzına bakılan emekli generallerin tehditkar ve akıl verici konuşmalarında kendini bulurdu...
Akredite edilmiş bilgilendirme toplantılarında embettet gazetecilerin tepeden bakmalarla söylenenleri heyecanla aktardıkları gazetelerinin sayfalarındaki sütunlarda yer bulurdu...
Ama dikkatlerden kaçan ve üzerinde durulmasına bile gerek duyulmayan bir ayrıntı vardı...
Hukuka uygunluk meselesi...
Hukukun hiç adı bile anılmazdı...
Hukuk çerçevesi gözetilmezdi...
Ben yaptım oldu olurdu...
Neden çünkü yapılanlar Hukuk Devleti çerçevesine sokulduğu zaman kalıba uymazdı...
Çünkü hukukdışı idi...
Hukuk diyenler ise urun söyletmen takımı tarafından linç ediliyordu...
Şimdi aynı refleksi sergiliyorlar...
Aynı tavrı sergiliyorlar...
Lakin tavır farklılıkları da beraberinde getiriyor...
Mesela abanın altındakilerin durduğu üstü kapalı vurgulanmakla beraber yanlış anlaşılmalardan dem vuruluyor...
Yapılan açıklamaların çok geçmeden yanıltıcı olduğu ortaya çıkıyor...
İnkar edilenler ispat ediliyor...
Yalan dedikleri görüntülü ve sesli kayıtlarla doğrulanıyor...
Yargı önüne çıkanların önceleri pervasızca sarfettikleri sözleri tevil etmeleri, yargı önüne çıkınca aniden sağlıklarının bozulmalarını bahane etmeleri, zoru görünce kaçmaları, hastane köşelerini mesken tutmaları içlerinden çıktıkları kurumların mensuplarını da rahatsız ediyor...
Kişilik zaafiyetleri sağlam kişilikleri sarsıyor...
Hayal kırıklıklarını artırıyor...
Böyle olunca da oynanan oyuna tahammülsüzlük içeriden dışarıya taşıyor...
Sızdırma(!) faaliyetleri başlıyor...
Sızdırma dedikte kendini Yenilmez Armada gibi gören yapı sızdırıyor...
Sızdırılan ise gerçekler...
Keşke gerçekler sızdırma yoluyla ortaya çıkmasa...
Şu çelişkilerle dolu son açıklama işin üzerine tüy dikiyor...
İnternet sayfasına düşünce kalıcı hale geliyor...
Enkaz olan bir yapının enkaz olduğu gözler önüne seriliyor...
Sisler arasındaki silulet netleştikçe vehametin boyutları daha da belirli hale geliyor...
Her tarafı dökülmüş yıkık dökük hale gelmiş bina yeniden sıfırdan imar edilecek anı bekliyor...