15 ARALIK 2009 SALI
Gelin bugün bürokrasiden ve bürokratlardan bahsedelim.
Neymiş ne değilmiş.
Bürokrasi nasıl bir şeymiş, bürokrat nasıl bir şeymiş, şey miymiş değil miymiş?...
Efendim Bürokrasi, devletin omurgasıymış.
Devlet mekanizmasının yürüyen bir organizma olmasına nezaret edilmenin ifade ediliş şekliymiş...
Ferdi olarak bürokrasiyi temsil edenlere bürokrat deniyormuş.Bulundukları makamı halka ve devlete hizmet olarak görüp de önce insan ve devlet diyenleri tenzih ederiz...Onlar zaten bulundukları yere neden geldiklerini bilir ve yastığa başlarını koydukları zaman gönül rahatlığı ile deliksiz uyku uyurlar...Müsterihdirler...Ama biz bürokrasinin şahsı manevisinde genel olarak bürokrasi makamını kendi çıkarlarına kullananları ele alacağız...Bunlar her devirde bulunurmuş...İltimas, rüşvet, adam kayırma, liyakatsizlik, partizanlık, yanlış yaptırma, torpil yapma ve yaptırma sözlerinin kavram olarak literatürde yer almasına bu tipler ilham kaynağı olmuş...Silahlısı varmış, silahsızı varmış...
Başka ülkelerde nasıldır bilmem amma bizde silahlıya muhabbette korku da dağları sararmış...
Silahlı olanlar kendilerine paşam denilmesinden çok hoşlanırlarmış...
Onlara paşam diyenler hiç eksik olmaz ve genellikle bu iltifatı silahsız ve cübbeli olanlar yaparmış...
Bir de bir kısım siyasiler ve diğer meslek mensupları tabi ki unutmadan söyleyelim...Örnek verecek olursak Basın'ı Baskın diye anlayanlar bu gruba giriyorlar...
Monşer diye tabir edilenleri varmış...
Hükümetleri, bakanları ve siyasileri bile istiskal edecek derecede kendilerini kudretli görürlermiş...
Önce mülkiye sonra Türkiye gibi garip bir vecizenin literatürde yer almasına bile kaynaklık edenleri varmış...Ordu göreve vecizesini bunlar icad etmiş...Elleri kalem tutması gerekirken başka şeyler tutmuş...Akademisyenlik ve akademiyi başka akademilerle bunlar karıştırmış...Bu karıştırma işi ile zihin karışıklığına tutulan ve sebep olanlardan bazıları baba baba toplantılara katılmış, bu toplantılarda kurumları yerine ülke kurtarma meselelerine daha çok ilgi duymuş...İsimleri darbeye zemin teşkil eden Ergenekon nam davada iddianamelere girmiş...Eğitimciye hiç yakışmayan sözler sarfeden acı biber sürülesi ağızlara sahip olanları varmış...Bunların en büyük özellikleri dara düşünce balık hafızasına sahip olup herşeyi unutmalarıymış...
Dokunulmazlık zırhı üzelerinde iken sapasağlam olanları zırh üzerlerinden kalkınca hastane köşelerini mesken tutarlarmış...Kronik rahatsızlıklar bunların bünyelerinde yer almak için sıraya girerlermiş...
Hükümet bize müdahale ediyor, bizi siyasallaştırmayın diye bas bas bağıranları varmış...
Cüzdan ile vicdan arasına sıkışanları varmış...
Her ne hikmetse bir siyasiden daha siyasi davrananları çokmuş...
Devlet elden gidiyor sözü bunlardan sadır olmuş...
Durumdan vazife çıkaranların brifinglerine en çok bunlar ilgi gösterirmiş...
Siyasilerin dokunulmazlıkları sürekli tartışılırken kendilerinin dokunulmazlıklarından hiç söz etmezlermiş...
Bulundukları makamlarda hükümet ve meclis üstü tavır çizerlermiş...
Meclisin aldığı kararları hiçe sayan çelişkili kararların altına imza atarlarmış...
Adamına göre muamele ederlermiş...
İcraatlarındaki çelişkilerden hiç rahatsızlık duymazlarmış...Adaleti gözü bağlı kız olarak görenleri varmış...Zavallı kız elleri de dolu olduğu için çaresizlikten kıvranırmış...Çünkü ellerindekini bırakmaması gerekirmiş...Jüristokrasi kavramının literatürde yer almasına bunların bazıları sebep olmuş...Her zaman devletin asıl sahibi biziz tavrını sergileyerek hükümet ve devlet ayrımına sebep olan zihniyete kaynaklık ederlermiş...Demokrasi dedikleri kendi algılamalarına göre şekillenebilirmiş...Darbesavarlık yerine darbeseverliği tercih ederlermiş...Davetleri en çok bunlar dillendirir en çok da kendileri öncelikle koşar adım icabet ederlermiş...Bunların bir kısmına göre halka rağmen halk için tavır sergilenebilirmiş...Bunlara göre halk zaten bir şey bilmezmiş....Halkı kızı kendi haline bırakırsan ya davulcuya gider ya da zurnacıya mantığı ile değerlendirirlermiş...
Bürokrasi her ne kadar genel bir anlam olarak devlet memurlarından oluşan yapıyı ifade eden bir terim olsada daha çok makam ve mevki sahibi olanlara atfen kullanılan bir terim olarak literatürde yerini almış.
El yanında sen benimsin ben senin
Tenhalarda düşmanımsın sen benim
-Hakkını verenleri tenzih ederek-Çanak yalamak oldu mu hep beraber.
Sözüne ilham kaynaklığı edermiş...
Bürokrasi devleti idare etme sanatıymış.
Bürokrat ise hem idare sanatının hem de yanlış yaptırma sanatının üstadıymış...
Zihniyetine ve algısına göre değişiyormuş.
Asıl hizmetinin halka ve onun menfaatlarına olması gerekliymiş.
Lakin makamlar şahsi çıkarlara göre de şekillenirmiş.
İdeolojik tavır şahsı manevilerinde şekil almış...
Makamın cazibesi şehvet hissini uyandırırmış.
Bu şehvet hissine ve makamın cazibesine kapılan çok olurmuş.
Onun için şuyuu vukuundan beter sözüne istinaden yukarıdaki sözü icadına vesile olmuş...
Arabasını satlığa çıkaran hasbelkader sonradan bürokrat zata arabanızın kilometresi bayağı da düşükmüş fazla kullanmamışsınız sözü üzerine devletimiz sağolsun altımıza araba veriyor sözünü söyletirmiş...
Bürokrasi bürokrata çevre de başka şeyler de değiştirtirmiş....
Hepsi yapmazmış ama bu bazıları için kaçınılmaz bir tavır olurmuş...
Bürokratın mülkisi yaşlı vatandaşa bazen evladım diye hitap edebilirmiş...
Bürokratın mülkisi terörist bir saldırı sonrası devlet dimdik ayakta sözünü sarfedebilirmiş...
Böyle olunca ben devletim diyebilirmiş...
Aslında her halukarda ben devletim dermiş...
Hal böyle olunca devletin ve milletin hizmetkarı olduğunu da unuturmuş...
Makamın diğer tarafında olsaydı hizmet edilmesi gerekenlerden olduğunu unuturmuş...
Makama gelinceye kadar asıl şahsiyetini gizlemeyi makama geldiği zamanda ise gerçek kimliğine bürünerek parmak ısırtma sanatını iyi becerenleri varmış...
VİP salonlarına ilk defa girdiği zaman gördüğü izzet ve ikram sonrası oluşan sarhoşluk makamından ininceye kadar başından gitmezmiş...
Her ne kadar bürokratın siyasi görüşü olmaz dense de ziyadesiyle politize olmanın örneklerini sergilermiş...
Daha da ötesi mensubu olduklarını ifade ettikleri siyasi düşünce muhalefette iken kendileri iktidarı paylaşırlarmış...
Mış ve miş gibi davranmanın en güzel örneğini bunlar sergilermiş...
Sıkı iktidar yanlısı olurlarmış(!)...
Bu hususta herkese parmak ısırtırlarmış...
Öyle inandırıcı olurlarmış ki bu inandırıcılıkları ile yanlış yaptırmanın yanı sıra faturayı da iktidara çıkartmayı iyi becerirlermiş...
Gizemli tavır sergilemeyi severlermiş...
Milli akademilerde güvenlik testinden geçtikten sonra kendilerini bürokrat üstü bürokrat gibi görürlermiş...
Makamdan alınacakları endişesini sürekli sinelerinde taşırlarmış...
En ufak bir alınma endişesi taşıdıklarında üst makamlara aracı üstüne aracı gönderirlermiş...Gönderdikleri aracılar ya istihbari ya da halaskaran bürokrasisine mensup olurmuş.Ya da üst makamın hatırını kırmayacağı birisini her nasılsa bulurlarmış...
İstihbarat teşkilatı ve silahlı bürokrasi ile iltisaklı olmayı ayrıcalıklı hal sayarlarmış...
Bunu üstü kapalı olarak her yerde hissettirmeyi marifet sayarlarmış...
Tüyü bitmemiş yetimin hakkı derlermiş ama bu söz en iyi silahları olurmuş...Koparırken tüy müy demezlermiş...
Hemşehricilik, etnik kimlikçilik, particilik, vesaire bilumum kanallar makamı korumak, kollamak ve buralara gelmek için kullanılırmış...
Bukalemun bile bunların halini görünce şaşar kalırmış...
Her türlü iktidarda makama gelmek için en çok siyasilerin kapısını aşındırırlarmış...
En çok da özellikle onlar aleyhinde konuşurlarmış...
Her şeyin en iyisini onlar bilirmiş...
Ama bunu hep kapalı kapılar ardında dillendirirlermiş...
Bilgisizliklerini örtmenin en iyi yolu olarak her türlü mekanizmayı kullanmayı mübah sayarlarmış...
Gerginlik sanatının üstatları onlarmış...
İş bilenden ziyade emir kulu olanlar ile çalışmayı severlermiş...
Yalan söylemek onlar için ahlaki davranışın ötesi sanat haline gelmiş...
Bizans oyunlarını iyi bilirlermiş...Bırakın siyasi iktidarı şeytana bile pabucu ters giydirirlermiş...Kendileri gibi olanlarla dirsek teması ve dayanışma içinde olmayı iyi becerirlermiş...Bunların her daim altına sığınacakları bir şemsiyeleri varmış...Başları derde girdikçe yanlışlarını örtmek için resmi ideolojiyi ve halaskaran-ı vatanı kendilerine kalkan olarak kullanırlarmış...Ağlama duvarı haline getirdikleri yeri çok sık ziyaret ederek şikayette bulunurlarmış...Şu anda en büyük korkuları Ergenekon nam soruşturmanın kendilerine ne zaman uzanacağını merak etmeleriymiş...İçin için hal böyle giderse sıra bize de gelir diyesilermiş...Dokunulmaz üstü dokunulmazlık günleri elden gidiyor diyesilermiş...
Bürokrasi ve bürokrat latince kelimelermiş...
Bürokrasi ve bürokrat en başta söylediğimiz gibi bu değildir...Lakin Burası Türkiye, Biz nev'i şahsına münhasırız sözü de bunların yüzünden icad edilmiş...
Gelin bugün bürokrasiden ve bürokratlardan bahsedelim.
Neymiş ne değilmiş.
Bürokrasi nasıl bir şeymiş, bürokrat nasıl bir şeymiş, şey miymiş değil miymiş?...
Efendim Bürokrasi, devletin omurgasıymış.
Devlet mekanizmasının yürüyen bir organizma olmasına nezaret edilmenin ifade ediliş şekliymiş...
Ferdi olarak bürokrasiyi temsil edenlere bürokrat deniyormuş.
Bulundukları makamı halka ve devlete hizmet olarak görüp de önce insan ve devlet diyenleri tenzih ederiz...
Onlar zaten bulundukları yere neden geldiklerini bilir ve yastığa başlarını koydukları zaman gönül rahatlığı ile deliksiz uyku uyurlar...
Müsterihdirler...
Ama biz bürokrasinin şahsı manevisinde genel olarak bürokrasi makamını kendi çıkarlarına kullananları ele alacağız...
Bunlar her devirde bulunurmuş...
İltimas, rüşvet, adam kayırma, liyakatsizlik, partizanlık, yanlış yaptırma, torpil yapma ve yaptırma sözlerinin kavram olarak literatürde yer almasına bu tipler ilham kaynağı olmuş...
Silahlısı varmış, silahsızı varmış...
Başka ülkelerde nasıldır bilmem amma bizde silahlıya muhabbette korku da dağları sararmış...
Silahlı olanlar kendilerine paşam denilmesinden çok hoşlanırlarmış...
Onlara paşam diyenler hiç eksik olmaz ve genellikle bu iltifatı silahsız ve cübbeli olanlar yaparmış...
Başka ülkelerde nasıldır bilmem amma bizde silahlıya muhabbette korku da dağları sararmış...
Silahlı olanlar kendilerine paşam denilmesinden çok hoşlanırlarmış...
Onlara paşam diyenler hiç eksik olmaz ve genellikle bu iltifatı silahsız ve cübbeli olanlar yaparmış...
Bir de bir kısım siyasiler ve diğer meslek mensupları tabi ki unutmadan söyleyelim...
Örnek verecek olursak Basın'ı Baskın diye anlayanlar bu gruba giriyorlar...
Monşer diye tabir edilenleri varmış...
Hükümetleri, bakanları ve siyasileri bile istiskal edecek derecede kendilerini kudretli görürlermiş...
Önce mülkiye sonra Türkiye gibi garip bir vecizenin literatürde yer almasına bile kaynaklık edenleri varmış...
Monşer diye tabir edilenleri varmış...
Hükümetleri, bakanları ve siyasileri bile istiskal edecek derecede kendilerini kudretli görürlermiş...
Önce mülkiye sonra Türkiye gibi garip bir vecizenin literatürde yer almasına bile kaynaklık edenleri varmış...
Ordu göreve vecizesini bunlar icad etmiş...
Elleri kalem tutması gerekirken başka şeyler tutmuş...
Akademisyenlik ve akademiyi başka akademilerle bunlar karıştırmış...
Bu karıştırma işi ile zihin karışıklığına tutulan ve sebep olanlardan bazıları baba baba toplantılara katılmış, bu toplantılarda kurumları yerine ülke kurtarma meselelerine daha çok ilgi duymuş...
İsimleri darbeye zemin teşkil eden Ergenekon nam davada iddianamelere girmiş...
Eğitimciye hiç yakışmayan sözler sarfeden acı biber sürülesi ağızlara sahip olanları varmış...
Bunların en büyük özellikleri dara düşünce balık hafızasına sahip olup herşeyi unutmalarıymış...
Dokunulmazlık zırhı üzelerinde iken sapasağlam olanları zırh üzerlerinden kalkınca hastane köşelerini mesken tutarlarmış...
Kronik rahatsızlıklar bunların bünyelerinde yer almak için sıraya girerlermiş...
Hükümet bize müdahale ediyor, bizi siyasallaştırmayın diye bas bas bağıranları varmış...
Cüzdan ile vicdan arasına sıkışanları varmış...
Her ne hikmetse bir siyasiden daha siyasi davrananları çokmuş...
Devlet elden gidiyor sözü bunlardan sadır olmuş...
Durumdan vazife çıkaranların brifinglerine en çok bunlar ilgi gösterirmiş...
Siyasilerin dokunulmazlıkları sürekli tartışılırken kendilerinin dokunulmazlıklarından hiç söz etmezlermiş...
Bulundukları makamlarda hükümet ve meclis üstü tavır çizerlermiş...
Meclisin aldığı kararları hiçe sayan çelişkili kararların altına imza atarlarmış...
Adamına göre muamele ederlermiş...
İcraatlarındaki çelişkilerden hiç rahatsızlık duymazlarmış...
Adaleti gözü bağlı kız olarak görenleri varmış...
Zavallı kız elleri de dolu olduğu için çaresizlikten kıvranırmış...
Çünkü ellerindekini bırakmaması gerekirmiş...
Jüristokrasi kavramının literatürde yer almasına bunların bazıları sebep olmuş...
Her zaman devletin asıl sahibi biziz tavrını sergileyerek hükümet ve devlet ayrımına sebep olan zihniyete kaynaklık ederlermiş...
Demokrasi dedikleri kendi algılamalarına göre şekillenebilirmiş...
Darbesavarlık yerine darbeseverliği tercih ederlermiş...
Davetleri en çok bunlar dillendirir en çok da kendileri öncelikle koşar adım icabet ederlermiş...
Bunların bir kısmına göre halka rağmen halk için tavır sergilenebilirmiş...
Bunlara göre halk zaten bir şey bilmezmiş....
Halkı kızı kendi haline bırakırsan ya davulcuya gider ya da zurnacıya mantığı ile değerlendirirlermiş...
Bürokrasi her ne kadar genel bir anlam olarak devlet memurlarından oluşan yapıyı ifade eden bir terim olsada daha çok makam ve mevki sahibi olanlara atfen kullanılan bir terim olarak literatürde yerini almış.
El yanında sen benimsin ben senin
Tenhalarda düşmanımsın sen benim
-Hakkını verenleri tenzih ederek-
Çanak yalamak oldu mu hep beraber.
Sözüne ilham kaynaklığı edermiş...
Bürokrasi devleti idare etme sanatıymış.
Bürokrat ise hem idare sanatının hem de yanlış yaptırma sanatının üstadıymış...
Zihniyetine ve algısına göre değişiyormuş.
Asıl hizmetinin halka ve onun menfaatlarına olması gerekliymiş.
Lakin makamlar şahsi çıkarlara göre de şekillenirmiş.
İdeolojik tavır şahsı manevilerinde şekil almış...
Makamın cazibesi şehvet hissini uyandırırmış.
Bu şehvet hissine ve makamın cazibesine kapılan çok olurmuş.
Onun için şuyuu vukuundan beter sözüne istinaden yukarıdaki sözü icadına vesile olmuş...
Arabasını satlığa çıkaran hasbelkader sonradan bürokrat zata arabanızın kilometresi bayağı da düşükmüş fazla kullanmamışsınız sözü üzerine devletimiz sağolsun altımıza araba veriyor sözünü söyletirmiş...
Bürokrasi bürokrata çevre de başka şeyler de değiştirtirmiş....
Hepsi yapmazmış ama bu bazıları için kaçınılmaz bir tavır olurmuş...
Bürokratın mülkisi yaşlı vatandaşa bazen evladım diye hitap edebilirmiş...
Bürokratın mülkisi terörist bir saldırı sonrası devlet dimdik ayakta sözünü sarfedebilirmiş...
Böyle olunca ben devletim diyebilirmiş...
Sözüne ilham kaynaklığı edermiş...
Bürokrasi devleti idare etme sanatıymış.
Bürokrat ise hem idare sanatının hem de yanlış yaptırma sanatının üstadıymış...
Zihniyetine ve algısına göre değişiyormuş.
Asıl hizmetinin halka ve onun menfaatlarına olması gerekliymiş.
Lakin makamlar şahsi çıkarlara göre de şekillenirmiş.
İdeolojik tavır şahsı manevilerinde şekil almış...
Makamın cazibesi şehvet hissini uyandırırmış.
Bu şehvet hissine ve makamın cazibesine kapılan çok olurmuş.
Onun için şuyuu vukuundan beter sözüne istinaden yukarıdaki sözü icadına vesile olmuş...
Arabasını satlığa çıkaran hasbelkader sonradan bürokrat zata arabanızın kilometresi bayağı da düşükmüş fazla kullanmamışsınız sözü üzerine devletimiz sağolsun altımıza araba veriyor sözünü söyletirmiş...
Bürokrasi bürokrata çevre de başka şeyler de değiştirtirmiş....
Hepsi yapmazmış ama bu bazıları için kaçınılmaz bir tavır olurmuş...
Bürokratın mülkisi yaşlı vatandaşa bazen evladım diye hitap edebilirmiş...
Bürokratın mülkisi terörist bir saldırı sonrası devlet dimdik ayakta sözünü sarfedebilirmiş...
Böyle olunca ben devletim diyebilirmiş...
Aslında her halukarda ben devletim dermiş...
Hal böyle olunca devletin ve milletin hizmetkarı olduğunu da unuturmuş...
Makamın diğer tarafında olsaydı hizmet edilmesi gerekenlerden olduğunu unuturmuş...
Makama gelinceye kadar asıl şahsiyetini gizlemeyi makama geldiği zamanda ise gerçek kimliğine bürünerek parmak ısırtma sanatını iyi becerenleri varmış...
VİP salonlarına ilk defa girdiği zaman gördüğü izzet ve ikram sonrası oluşan sarhoşluk makamından ininceye kadar başından gitmezmiş...
Her ne kadar bürokratın siyasi görüşü olmaz dense de ziyadesiyle politize olmanın örneklerini sergilermiş...
Daha da ötesi mensubu olduklarını ifade ettikleri siyasi düşünce muhalefette iken kendileri iktidarı paylaşırlarmış...
Mış ve miş gibi davranmanın en güzel örneğini bunlar sergilermiş...
Sıkı iktidar yanlısı olurlarmış(!)...
Bu hususta herkese parmak ısırtırlarmış...
Öyle inandırıcı olurlarmış ki bu inandırıcılıkları ile yanlış yaptırmanın yanı sıra faturayı da iktidara çıkartmayı iyi becerirlermiş...
Gizemli tavır sergilemeyi severlermiş...
Milli akademilerde güvenlik testinden geçtikten sonra kendilerini bürokrat üstü bürokrat gibi görürlermiş...
Makamdan alınacakları endişesini sürekli sinelerinde taşırlarmış...
En ufak bir alınma endişesi taşıdıklarında üst makamlara aracı üstüne aracı gönderirlermiş...
Gönderdikleri aracılar ya istihbari ya da halaskaran bürokrasisine mensup olurmuş.
Ya da üst makamın hatırını kırmayacağı birisini her nasılsa bulurlarmış...
İstihbarat teşkilatı ve silahlı bürokrasi ile iltisaklı olmayı ayrıcalıklı hal sayarlarmış...
Bunu üstü kapalı olarak her yerde hissettirmeyi marifet sayarlarmış...
Tüyü bitmemiş yetimin hakkı derlermiş ama bu söz en iyi silahları olurmuş...
İstihbarat teşkilatı ve silahlı bürokrasi ile iltisaklı olmayı ayrıcalıklı hal sayarlarmış...
Bunu üstü kapalı olarak her yerde hissettirmeyi marifet sayarlarmış...
Tüyü bitmemiş yetimin hakkı derlermiş ama bu söz en iyi silahları olurmuş...
Koparırken tüy müy demezlermiş...
Hemşehricilik, etnik kimlikçilik, particilik, vesaire bilumum kanallar makamı korumak, kollamak ve buralara gelmek için kullanılırmış...
Bukalemun bile bunların halini görünce şaşar kalırmış...
Her türlü iktidarda makama gelmek için en çok siyasilerin kapısını aşındırırlarmış...
En çok da özellikle onlar aleyhinde konuşurlarmış...
Hemşehricilik, etnik kimlikçilik, particilik, vesaire bilumum kanallar makamı korumak, kollamak ve buralara gelmek için kullanılırmış...
Bukalemun bile bunların halini görünce şaşar kalırmış...
Her türlü iktidarda makama gelmek için en çok siyasilerin kapısını aşındırırlarmış...
En çok da özellikle onlar aleyhinde konuşurlarmış...
Her şeyin en iyisini onlar bilirmiş...
Ama bunu hep kapalı kapılar ardında dillendirirlermiş...
Bilgisizliklerini örtmenin en iyi yolu olarak her türlü mekanizmayı kullanmayı mübah sayarlarmış...
Gerginlik sanatının üstatları onlarmış...
İş bilenden ziyade emir kulu olanlar ile çalışmayı severlermiş...
Yalan söylemek onlar için ahlaki davranışın ötesi sanat haline gelmiş...
Bizans oyunlarını iyi bilirlermiş...
Bırakın siyasi iktidarı şeytana bile pabucu ters giydirirlermiş...
Kendileri gibi olanlarla dirsek teması ve dayanışma içinde olmayı iyi becerirlermiş...
Bunların her daim altına sığınacakları bir şemsiyeleri varmış...
Başları derde girdikçe yanlışlarını örtmek için resmi ideolojiyi ve halaskaran-ı vatanı kendilerine kalkan olarak kullanırlarmış...
Ağlama duvarı haline getirdikleri yeri çok sık ziyaret ederek şikayette bulunurlarmış...
Şu anda en büyük korkuları Ergenekon nam soruşturmanın kendilerine ne zaman uzanacağını merak etmeleriymiş...
İçin için hal böyle giderse sıra bize de gelir diyesilermiş...
Dokunulmaz üstü dokunulmazlık günleri elden gidiyor diyesilermiş...
Bürokrasi ve bürokrat latince kelimelermiş...
Bürokrasi ve bürokrat en başta söylediğimiz gibi bu değildir...
Bürokrasi ve bürokrat latince kelimelermiş...
Bürokrasi ve bürokrat en başta söylediğimiz gibi bu değildir...
Lakin Burası Türkiye, Biz nev'i şahsına münhasırız sözü de bunların yüzünden icad edilmiş...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder