12.06.2008

İdeoloji mi, o da ne anlama geliyor?

İyi satışlar Tuncay Özkan!
Kanal`ın ve Tuncay Özkan`ın cemaziyelevveline bakınca yorum üstüne yorum ve her yazarın kaleminden bir ironi veya dokundurma damlası çok garip gelmez… Tuncay Özkan`ın kulakları emin olun hepsine kapalı kalacaktır…

MEHMET NATIK `ın izlenimleri

İdeoloji mi, o da ne anlama geliyor? İyi satışlar Tuncay Özkan !
Bu dünya da, insanlar da gerçekten bir acayip…
Kaç Kişiyizci Tuncay Özkan ’ın Kanaltürk ’ü satışının basın camiasının gündemine bomba gibi düşmesi ortalığı bayağı şenlendirdi…
Kanal’ın ve Tuncay Özkan ’ın cemaziyelevveline bakınca yorum üstüne yorum ve her yazarın kaleminden bir ironi veya dokundurma damlası çok garip gelmez…
Tuncay Özkan ’ın kulakları emin olun hepsine kapalı kalacaktır…
Bu tür meselelerde cebe giren ne çıkan ne ona bakın siz…
Gerisi hikayeden terane…
Ekip, mücadele, ideoloji hikâye geçin bir kalem…
Küçük insanların büyük düşündüğü nerede görülmüş…
Kaldı ki bu işlerin yolu yordamı da bu değildir…
Bir şey daha onu mayın tarlasına sürenlerin hesapları şaşınca kendisi daha sonra tarladaki mayının hareketlisine dönüşmüştür o kadar…
Tuncay Abiyle iş tutanlara şapka çıkarmak lazım engin , derin ve geniş ufuk sahibi(!) olduklarını da tescillediler…
Ülkeyi kurtarmaya soyunanların ufku buysa giyinenlerin hali nicedir???
Tuncay Özkan ’ın ipliğinin pazara çıkalı uzun zaman olmuştu…
Hayatı didik didik edildi…
Bilenler de basın camiasındaki yolculuk serüvenini gayet iyi bilir…
Hani bir söz vardır bizde “Gevurun ekmeğini yiyen kılıcını sallar ” diye…
Benim zihnimde bıraktığı izlenim hangi medya grubunun hizmetinde ise orada sahibinin sesi olduğudur…
Bir de 28 Şubat sonrası süreçte TBMM girişinde görmüştüm yanında birileri vardı ve küçük dağları ben yarattım edası ile etrafına bakınıyordu… Bir de böyle bir kare…
Kendisi için henüz ara dönem sayılabilecek bir zamandı ve Kanaltürk serüveni ile son transfer sonrası oluşan boşluğa denk gelen bir zamandı…
İnsanlar basamakları hızlı tırmanınca inişe geçseler dahi tavırlar farklı oluyor demek ki???
Yani her zaman kral öldü yaşasın yeni kral mantığının hâkim olduğu bir zihniyetin sahibi…
Kanaltürk denemesinde ise gerçek kimliğini tescilledi…
Üstelik helal olsun başkalarının duygularını ve heyecanlarını pazarlamak ve bundan iyi rant sağlamak her babayiğidin harcı değildir…
Hoş pazarlamacılık işinde agresif tutum ve tavırlar iyi değildir…
Ama zatı muhterem bu tavırlarla bile satış yapılabileceğinin en büyük kanıtı ve göstergesi olarak tescillendi…
Artık bundan sonrasını yeni patronları ile baş başa bırakılan çalışanları düşünsün…
Atı alan Üsküdar ’ı çoktan geçmiştir…
Laf aramızda ben de bir acayibim ha…
Şu kadarcık yazıya üç dene deyim sığdırdım…
Ataları rahmetle yad edelim iyi ki bir cümleye dünyayı sığdıran sözleri bizlere miras bırakmışlar…
Efendim cemaziyelevvel dedik de aklımıza geldi…
Tuncay Kardeşin Kanaltürk ’ü satışı bizi geçmişe taşımaya yetti de arttı…
Bunun bir benzerine, genç terü taze bir yayın organının el değiştirme operasyonuna 80’li yılların üçüncü çeyreğine girerken şahit olmuşluğumuz var…
Birebir değil tabiî ki sadece ve sadece satış öncesi ve sonrası yaşananlar, satışın aktörleri figüranları, çalışanları ve sonrasında o gün ucundan kıyısından içinde bulunanların şimdilerde nerelerde oldukları o gün sergiledikleri tavırlar…
Evet…
O günler acısıyla tatlısıyla iyi günlerdi…
Yeni bir yayın organı yola revan olmuş…
Bir süre sonra ise çıbanlar uç vermeye başlamış…
Herkes kıyısından köşesinden çekiştirir olmuş..
Üç ortakla yola çıkılmış ama işin içinde de iş varmış…
Dedik ya çıban uç veriyor diye…
Yayın yönetmeni ile problem ortaklar arası ufak tefek problem derken…
Problem büyümüş…
Bu arada kervan yola devam…
Efendim sonrasında farklı meselelerden uç veren problem boyut değiştirmiş…
Sahiplik kâğıt üzerinde el değiştirmiş…
Yayın Yönetmeni ben oynamam deyü tutturmuş ve ekibimle geldim ekibimle giderim diye gemiyi terk etmiş…
Tabi dolmuşa binen ekibiyle beraber…
Sonrasında yeni birileri sahne almış…
Sarsıntı okuyucu bazında da kendini göstermeye başlamış…
Neden derseniz ekiple gidenler var ama ortaklardan birisine bağlı olarak anlı şanlı yazmayı bırakan ağır âli âli ağabeyler de var…
Ekiple giden millet zaten fehim mehim, anlayış falan bırakmamış…
Yeni ekip oluşturulurken gizliden gizliye görüşmelerin ardı arkası da hiç kesilmemiş…
Bu arada gerek dağıtım gerek basım hususunda lojistik destek sabote edilmiş…
Yeni kadrolar kurulurken oluşacak kadroda yer almak isteyenler sıkı pazarlıkçı çıkmış…
Bazıları fedakârlık yapmaya devam etmiş…
Birisi neredeyse yayın organı devam etsin diye memuriyetten istifa edeyazmış…
Sözü uzatmayalım…
Birgün bir bakılmış ki hadi gidiyoruz denilmiş…
Yayın organı el değiştirmiş… Yani satılmış…
Çalışanlardan giden gitmiş, kalanlar yenilerin insafına kalmış…
O günlerden bugünlere o kaderi öyle ya da böyle paylaşanlardan birisi baş aktörlerden hep baş aktörlüğü sürdürmüş, önüne hep iyi fırsatlar çıkmış, çevresi kendisine hep sadık kalmış ta ki bugünlere kadar gelmiş…
Ama çevre kategorize edilip kimileri kimilerine göre öncüllenebilir değil mi?
Nitekim öyle olmuş… Sırt var sırt var…
Allah ’ın lütfu ihsanıyla şimdi milletin temsilciliği makamında…
Ama artık köprünün altından çok sular akmış…
Satın alan da daha sonra taş gibi kaya gibi satılmış…
Satın alan meğer buzdağının görünen yüzüymüş…
Yüz ki ne yüz…
Geçtiğimiz günlerde yeniden bir araya gelme girişimi olmuş ama birliktelik uzun sürmemiş…
Sıkı pazarlıkçı birisi içinde bulunduğu yapıyı iyi kullanmış…
Meğerse yapı perdeymiş…
Gide gide en uç noktaya varmış…
Dolaşmadığı yer kalmamış…
Şimdilerde bir köşede yazmakla beraber toplumun bir kesimi adına kanaat önderliğine soyunmuş…
Zaman zaman üst perdeden akıldaneliği yapmıyor da değil hani?
Ekibi ile giden geri döndüğünde ise ekip anlayışına kilit vurmuş, satmış demiyoruz dikkat ederseniz… Yola yalnız revan olmuş…
Makaleyi doğurmakta sıkıntı çektiği zamanları unutmuş…
Tuvalette bile makale hazırlar hale gelmiş…
Ünü ülke sınırlarını bile aşmış…
Sevilmeyi sevdiğini ifade ediyor…
Tanıyanlar gururunu okşasın…
Geçmişi meğer ne ilginç rastlantılarla dolu imiş de kimsecikler bilmezlermiş…
Sıçrama tahtasının arkaplanı da iyi doldurulmalı değil mi?
Ne o gökten zembille iner gibi…
Boşlukları dolduracaksın…
Hoş yine de yiğidi öldürsen de hakkını yemeyeceksin…
Boş adam olmadığı zaten biliniyordu…
Sessiz sedasız işini yapan birisi sayfalara can verirdi…
Şimdilerde ünlüler kervanında kalemine can veriyor…
İyi de polemik ustası oldu…
Birisi yalvar yakar girdiği basın dünyasında genç yaşta ağır abi oldu…
Birisi uzun zaman gamını çektiği kulvardan başka bir kulvara zoraki tayin oldu…
Yine sayfa sekreteri olan birisi devletin kurullarından birisinde bir dönem en tepeye çıkarak şöhretin tadını çıkardı…
Ekiple beraber giden birisi sanırım gaza geldiğini anlamıştır…
Zaten nevi şahsına münhasır birisiydi…
Eskilerin deyimiyle çelebi denir ya…
Halen de çelebidir… Kimseye eyvallahı yoktur…
Birisi akademisyendi ve çelebi idi…
Şimdilerde en üst düzeyde danışmandır…
Efendi dedikleri cinsten…
Kimseyi satmayacak cinsten…
Birisi o zaman da sıkıntılıydı şimdi de sıkıntılı…
Devlet memuriyetinde görev aldı ama o zaman neyse memuriyette de oydu…
Ama hala anlayamam ekiple geldik ekiple gideriz diyen adamla beraber olan bu insanların ortak noktası ne idi…
Zira kendilerini sonradan tanıdığımda bu birlikteliğin nasıl oluştuğunu anlamakta zorlanmıştım…
Sözün ucu yok… Zikredilmesi gerekenleri sıralayacak olsak liste uzar…
Yazsak sayfalara sığmaz… Tekmili birden roman olur…
Herkes bir yerde… Kimileri de sırtları nasır tutmuş halde bir yerlerde…
Zamanın insanlar arasında çevrilen bir devir olduğunu nasıl unutulur anlamam…
İnsanlar değişir mi? Hayır insanlar sadece olduklarından farklı görünebilirler…
Hedeflerine ulaşıncaya kadar…
En iyisi uzatmayalım…
Gerçekler zamanla anlaşılır…
Bu cümle de bir slogan mıydı ne???
Efendim…
Bir satış hikâyesi insana neleri hatırlatıyor…
Bu sayede nostalji yaptık…
Bakın yeni satış ve hatırlattığı eski satış bana bir başka hikâyeyi hatırlattı…
Görüntüye yansıdığı haliyle; şu kapatma davası sonuçlansın da asıl satışları o zaman seyredin siz…Efendim tedbirinizi alın da satışa gelmeyin…
Çiçek çiçek açarsınız ama dört mevsime yayılamazsınız…
Adamın birisi atına binmiş bir yere gidiyor…
Yolda önüne birisi çıkmış üstü başı perişan…
Atlıya halini anlatmış atlı adamı terkine almış, giysi vermiş, yolda konaklamışlar yemeğini paylaşmış, konakladıkları yerde dinlenmek üzere uykuya yattığında nal sesi ile uyanmış bir de bakmış ki yardım ettiği adam atını çalmış ve dörtnala kaçıyor…
Bizimki ardından seslenmiş seninle her şeyimi paylaştım oğul, atımı da çaldın çok üzülmem, yerine bir at gelir. Ama esas sen benim vicdanımı çaldın ben ona üzülürüm. demiş.
Şimdi soruyu şöyle soralım satılan ne?
Satılan Kanaltürk mü yoksa Tuncay Özkan ’ın biz kaç kişiyiz diye çağrı yaparak kendisine inandırdığı kitle mi?
Satışlar satışlar satışlar…
Allah var satış yapmayı bilenler birbirini iyi satıyor haa…
Onlar birbirini satarken veya birbirlerine bir şeyler satarken aslında kendilerine güvenenleri de satıyorlar… Bir de birikimlerini satanlar var…
Yeter ki satış yapmayı iyi becer, yapın da uygunsa her şeyi satarsın…
Bu ayrı bir meziyet… Ticari zekan olacak…
Yine de benden söylemesi…
Siz siz olun sakın satışa gelmeyin…
mehmetnatik1@gmail .com
cafesiyaset.com (özel)
2008-05-14 Cafe Siyaset

Hiç yorum yok: