MEHMET NATIK'IN İZLENİMLERİ
Ülke meselelerine sebepler üzerinden değil sonuçlar üzerinden bakarsanız tartıştığınız konuları da aynı minval üzerine tartışmak zorunda kalırsınız...
Bugüne kadar sürekli gündem oluşturan konuları biraz geriye yaslanarak tekrar gözden geçirirseniz ne demek istediğimiz daha iyi anlaşılır...
Bir örnek verecek olursak baş örtüsü meselesi bunun bariz bir örneği olarak karşımızda arzı endam ediverir...
Arkasından yeniden servise sunulan zorunlu din dersi meselesi, çetevari yapılanmanın eşi bulunmaz örneklerini bünyesinde barındıran Ergenekon davası, adaleti sağlamak yerine yaralamayı kendine ilke edinen yargı konusu, kanatılması rejimin ilk yıllarına dayanan ve koca bir yara haline getirilerek kangrene dönüştürülen Kürt meselesi, ülkenin olmazsa olmazı ve prematüre doğan ve bir türlü gelişmesini tamamlayamayan medya olmasına rağmen medya gibi davranamayan Basın meselesi ve en önemlisi terör meselesi ayriyeten daha niceleri...
Saymakla bitecek gibi görünmez...
Bu konuların hepsinde tartışmalar özde değil sözde yapılmakta ve sonu gelmez söz ve laf kalabalığında asıl tartışılması gereken husus kaybolup gitmektedir...
Adına ne derseniz deyin ister sistem ister statüko her daim önce hastalığı icad edip sonra hastayı oluşturmakta; ardında da hekimler(!) hastalığı tartışarak değil hastaya bakmak çare üzerinde bile sağlıklı fikir geliştirememektedir...
Yukarıda kendimize örnek olarak başörtüsünü almıştık...
Kısaca üzerinde duralım isterseniz...
Malumunuz bu mesele zorunlu din dersi gibi 12 Eylül Darbesinin bir ürünüdür...
Darbeciler bir yandan din dersini zorunlu hale getirirken dini bir vecibe olan başörtüsüne yasaklama getirerek insan idrakini zorlamak suretiyle toplumun dimağını dinamitlemişlerdir...
Sonrasında ise başörtüsünü garip bir biçimde türbana dönüştürmüşler ve meseleyi özünden iyice uzağa taşımışlardır...
Biz yaptık oldu mantığı...
Halbuki bu hususla ilgili ne Anayasada ne yasalarda yasaklayıcı tek bir hüküm dahi yoktur...
Adı konulmamış gizli yasalara göre uygulanan bir yasaktır söz konusu olan...
Sonrasında ise kendisi tartışmalı YÖK yasasına ek 17. madde ile ne idüğü belirsiz ifadelerle kılık kıyafet serbestisi getirilse de bu serbestlik(!) soruna çözüm getirmek yerine dallandırıp budaklandırmıştır...
Anayasa mahkemesine taşınan bu ek madde tam olarak iptal edilememiş fakat gerekçeli karara yazılan bir cümle yasak kabilinden uygulanan bu dayatmaya yetmiş ve dahi artmıştır...
Bugün yasak hemşerim diyen herkesin dilinde bu gerekçeli karar vardır ve kimse yahu kardeşim gerekçeli karar yasa hükmünde midir??? Ne oluyor diye sorma cesaretini kendinde bulamamamıştır...
Yetmedi...
Olmayan başörtüsü yasağını ortadan kaldırmak için anayasada değişiklik yapmak gibi garip bir girişim bugünün TBMM Başkanı ve bazı siyasiler tarafından geçmişte sürekli gündeme getirilmiş ve 411 eli kaosa el kaldırtan bir anayasa değişikliğine zemin teşkil etmiş ve bu dahi iktidar partisine düzenlenen bir komplo alarak tarihte yerini almıştır...
Ak Parti organize işler babından bir kapatma davasından kıl payı kurtulmuş ve uzun süre kendine gelmekte güçlük çekmiştir...
Bugün geldiğimiz noktada ise mesele yeniden gündemde arzı endam etmiş ve hararetle tartışılmaya başlanmıştır...
Tartışmanın seyrine iyi bakın geçmişte neyse o...
Bir tek sağlıklı yaklaşım görmek mümkün değil...
Tek sağlıklı görüş YÖK Başkanı tarafından cesaretle dillendirilmiştir...
Onun da mehazında yasağın oluşmasını müteakip YÖK yasasına ilave edilen ek 17. madde üzerinden yasağın olmadığını ifade etmektir...
Zaten öze inilmese de fitili ateşleyen ama bir adım ötesine gidilemeyen bir tavır olarak orta yerde yalnız başına kalakalmıştır...
Şimdilerde iktidar cenahından bazı siyasiler yine akıl almaz bir biçimde meseleye sebep üzerinden değil sonuç üzerinden yaklaşma ve çözüm(!) bulma hususunda ısrarlı bir davranış biçimi sergilemektedirler...
Bu davranışın Davranış Bilimleri ve Psikoloji ilminde yerini ben tespit edemedim...
Anlaşılan akıl tutulması devam ediyor...
Bu kadar karmaşık ve girift konuda bu kadar yanlış adımlar atılmasına ya da adım atılmamasına rağmen bu ülkede bir çok meselede yine de önemli mesafeler alınmasının altında yatan temel saikleri nasıl görmek lazım???
Ya da nasıl yorumlamak lazım???
Tek başına iktidar cenahından Başbakanın samimiyetini ve iyi niyetini ve bunun dışında halkımızın her kesiminden yanlışları görerek düzeltme mücadelesi verenlerin yoğun gayretlerini, çabalarını, söylenemeyenleri söyleyerek Korku İmparatorluğu kuranların ezberlerini bozma girişimlerini söyleyebilir miyiz???
Bence söyleyebiliriz...
1994 yılından beri yapılan hiç bir şeyin artık gizlenemediği, saptırılsa da sonradan gerçeklerin bir bir ortaya çıktığı bir süreci yaşamaya başladık...
Gerçeklerin ne yapılırsa yapılsın gün yüzüne çıkması engellenemiyor...
Eğer bize dayatılan gündemleri sonuçlar üzerinden değil sebepler üzerinden tartışabilirsek işlerimiz daha da kolaylaşacaktır vesselam...