Bu kelime çok güzel bir kelimedir...
Nezaket ifadesidir...
Beyefendi tabir edilen insanlar birinden bir talepte bulunurken lütfen demeyi hiç ihmal etmezler...
Çünkü bu kelime aynı zamanda bir gönül almayı da içerir...
İngilizler bunu yaygınlaştırmışlar...
Hemen hemen her talep içeren her cümlenin sonunda lütfen demeyi ihmal etmiyorlar...
Öyle ki lütfen kullanılmayan bir istek ifadesinde bazen kabaca lütfen demediniz diye hatırlatmayı ihmal etmiyor ve bu kelimeyi duymadan harekete geçmiyorlar...
Bu nedenle karşınızdaki şahsa derdinizi anlatırken bu kelimeyi de kullanırsanız taştan kalbleri bile yumuşatmayı başarırsınız...
Bu kelime bizde de kullanılır ve değişik versiyonları da vardır...
Rica etsem, rica ediyorum, mümkünse ve daha başka versiyonlarla sorulu ve farklı şekillerde karşımıza çıkar...
Lütfen zaten asıl şekildir ve kullanımı bakidir...
Çok zor durumlar içinse yalvarma moduna girenlerin de kullandığı şekli vardır...
Lütfeeen diye uzatılarak karşıdaki kişi etkilenmeye çalışılır...
Burada duygulara hitap edilir...
Çocuklar ebeveynlerini etkilemek için bu moda çok girerler, başkaları da...
Yanlış olan ve nahoş bir durum karşısında da kullanılır...
Mesela bir dedikodu veya birini çekiştirme durumu söz konusu olduğunda ortamdan hoşlanmayan hatırı sayılır birisi etraftakileri uyarmak için sesinin tonuna hafif bir sertlik vererek "Beyler -duruma göre- bayanlar kendinizi çeki düzen verin lütttfen" derler...
Ya da "konuşmalarınıza dikkat edin lütttfen" derler...
Yani kısaca lütfen kelimesinin hayatımızda önemli bir yeri vardır...
Bugünlerde lütfen kelimesi iki yerde gözüme çarptı...
Hem de ne çarpma taş olsa gözüme zarar verebilirdi...
Birisi kendi deyimiyle "Bu satırları; 55 yıl hukukun içinde hukuk için çırpınmış; bir hukuk öğrencisi ve yargıç stajyeri iken 1955-1960 arası güçlü yürütmenin yargıçları, savcıları nasıl sağa sola savurduğunu, bunun acılarını, yıkımlarını dehşetle izlemiş; 41 yılını devletin, yargının, adaletin hizmetinde tüketmiş; yargı kararlarını ve uygulamayı bilimin ışığında konuşmalarında, yazılarında, karşı oylarında sürekli gücü yettiğince sorgulamış, eleştirmiş; yargısal yaşamını gerilerde bırakmış bir eski yargı insanı ve bugün üniversitede hukuksal bilgisini ve deneyimlerini öğrencileriyle paylaşan biri olarak kaleme alıyorum."
Cümlesiyle yazısına giriş yaparak ucundan kıyısından Deniz Baykalvari bir girişle en azından "Çağrım şudur: Parti kapatma, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, Anayasa Mahkemesi konularıyla ilgili üç önemli konuyu erteleyelim." cümlesinin ardına sığınarak aslında anayasa değişikliğine zımnen karşı çıkan hukuk adamı, sabık Yargıtay Başkanı Sami Selçuk'a ait...
Bu yazıyı bu büyülü kelime ile sonlandırmıştı...
Lütfen...
Bir önceki yazımızda isteyen açar okur Star Gazetesinde ki yazısını demiştik ama biz yine de bir link atalım siz zahmet etmeyesiniz diye...
Bu hukuk adamı söz konusu yazısında "Anayasa yapmak ve değiştirmek, bilimsel bilinçle olur.
“Ben seni mat ederim” çocuksu yarışıyla olmaz." şeklinde kurduğu garip bir cümlenin ardına sığınarak direk olarak karşı çıkamadığı değişikliğe zımnen karşı çıkıyor... Zımnenin ne anlama geldiğini en iyi hukukçular bilir...
Üstelik TBMM'ni de istiskal ediyor...
Bu istiskali bilinçsiz yaptığına inanasım da gelmiyor...
Lafa gelince Meclisin İradesi...
Kime göre diye sormak lazım...
Aynı hukuk adamı bakın geçmişte ne söylemiş...
1999-2000 Adli yıl açılış konuşmasından:
"Devlet, `çok hukuk, az devlet` formülünün de ötesinde, hukukun üstünlüğünü yaşama geçirirse devleşmez, ama gerçekten devlet olur ve meşruluk katsayısı arttığından güçlenir."
"Özgürlüğü yerli yersiz sınırlayan bir hukuk ve devlet, insanı insan yapan temel öğeye, özgürlüğe ihanet etmiş bir hukuk ve devlettir."
"1982 Anayasası biçimsel meşruluktan yoksundur, geçersizdir."
"Türkiye, meşruluk debisi neredeyse sıfıra yaklaşmış bir anayasa ile yeni yüzyıla giremez, girmemelidir."
"Siyasete bulanmış ya da bulanma olasılığı bulunan, adaleti siyaset terazisinde tarttığı izlenimi uyandıran bir yargı, ne denli duyarlı olursa olsun kirli adalet salgılar."
"Devletimiz yasama organınca benimsenen ulus üstü hukuku bir türlü içine sindirememiş, yalnız kovboyu oynuyor."
"Türkiye, yasalarla, beyinleri ezilmeye, sesleri kısılmaya çalışanların ülkesi olarak 21. Yüzyıla girmemelidir."
"İçleri boşaltılmamış, sulandırılmamış evrensel kavramlarla düşünen ve üreten; dünyanın kıyısında köşesinde değil, odağında yer alan; tarihe maruz kalan değil, tarih yapan, çağın ruhuna denk düşen bir Türkiye istiyorum."
"Düşünceleri, inançları yasaklamayan, yalnızca barış içinde tartıştırıp yarıştıran, adalet imbiğinden geçmiş ve insanları özgürleştiren bir hukuk; böyle bir hukukun egemenliğinde, düşünce ve inançlara eşit uzaklıkta, karar süreçlerine kattığı halkına güvenen, yansız ve meşruluğunu hukuktan alan güçlü bir devlet istiyorum."
Kendinizi kandırıyorsunuz bari bizi kandırmayın Sami Bey....
Lütfen...
10 yıl önce neşter vurduğunuz yaraya bugün yeniden neşter atıyorlar, eksik olabilir ama bunu bir adım sayın...
İkinci lütfen ise bidon kafa dahil halkı aşağılayan bilumum yakıştırmaların mucidi, adı hürriyet olan ama Vay Şerefsiz manşetini atarak literatüre giren, Türkiye Türklerindir garip sloganıyla gizli ırkçılık yapan, hürriyetlerin sınırını evrensel kurallara göre değilde kendi mantığına göre şekillendiren, balık hafızasını kendine rehber edinmiş gazetenin yazarlığını yapan birine ait...
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/14574142.asp söz konusu linkteki yazısını Lütfen diye bitirmiş...
Alakasız iki konu Lütfen diye bitiyor...
Yani ortak noktaları lütfen...
İlk kullanan Sami Selçuk olduğuna göre besbelli alakasız olsa da kelimenin kullanıma girmesinin ilham kaynağı o...
Sana gelince; Bidon kafanın mucidi!!!
Sen şeytana bapucu ters giydirmiyor aksine düz giydiriyorsun...
Halkla dalga geçmeye devam et...
Lütfen...
Bakın gördünüz mü üçüncü Lütfen'ini de biz kullandık...
Lütfenli yazıların arkası gelsin artık...
Lütfennn...