23 MART 2010 SALI
Ak Parti iktidarı uzun zamandır tartışılagelen Anayasa değişikliği ile ilgili olarak küçük de olsa ciddi bir adım attı ve ve bir mini paketi önce kamuoyunun sonra da tüm siyasi partilerin önüne sundu...
Anayasa değişikliği gelir mi gelmez mi gelirse nasıl gelir içinde ne olsun ne olmasın tartışmalarının olduğu ilk aşamada her kesim gardını aldı ve ortada henüz hiç bir şey yokken bile çoğu kesim fikrini beyan etti...
Bu fikir beyan edenlerin siyasi partiler ve sivil kesim kanadı anlaşılır bir konumda...
Bunu tartışmaya gerek yok...
Lakin bir kesim var ki son zamanlarda dozunu iyice artıran bir biçimde verdiği beyanatlar ve icraatları ile açıktan açığa bir siyasi parti gibi çalışmaya başladığını artık iyice gizlemez hale geldi...
Bu aslında herkesin malumu olanın son 7 yıllık ülke gündemini meşgul eden yürütme faaliyetlerine bir göz atıldığında sergiledikleri tavırda eski deyimle malumu ilamdan başka bir şey değil...
Maaşlı devlet memurları kadrolarının yüksek yargı bürokrasisi kısmını oluşturan yapı garip bir biçimde yasamanın çok ötesinde yürütme erki gibi davranmayı alenileştirdi...
Vermiş oldukları kararlarla gerek TBMM'nin kararlarının gerekse çeşitli kurumların icraatlarının yargıya taşınması nedeniyle edildiği kimsenin gözünden kaçmadı...
Lakin yüksek sesle nedense bu sorgulanamadı...
Sadede gelelim...
Şimdi bir anayasa taslağı hazırlandı...
Ama daha içeriği tam olarak incelenmeden etraflıca bakılmadan kapılar taslağın yüzüne her taraftan kapanmaya başladı...
Siyasi partilerin beyanatları açık ve anlaşılabilir...
Diyorlar ki tamam gelsin ama bu Meclis çatısı altında yapılmasın seçim olsun ondan sonra yapılsın...
Yani yeni Meclise bırakılsın...
Ne anlama geliyorsa bunu MHP özellikle dillendiriyor...
Bir bildikleri mi var acaba???
CHP sadece geçici 15. maddeye destek veririz diyor...
El Hasılı herkes bir şey söylüyor ve dediğimiz gibi anlaşılabilir şeyler bunlar...
İpe un serme kabilinden şeyler olsa da...
Ama gelin görün ki yüksek yargı çevrelerinden gelen beyanatlar akıllara zarar...
Mesela HSYK Başkanvekili Özbek, HSYK'dan çıkışında gazetecilerin soruları üzerine, "Kusura bakmayın, yüksek yargı ile dalga geçiyorlar." ifadesini kullanıyor...
''Birinci hedefin HSYK olduğu da görüldü” diyor.
Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, "Yargıyla ilgili düzenlemeler Anayasa'ya, kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırı. Yargıyı kuşatma çabaları var" diyor...
Danıştay Başkanı başka şeyler söylüyor...
Gerekçe ise bizim ülkemizin kendine has bazı şartlarının olması...
Yani nev'i şahsına münhasır bir ülkeyiz...
Aslında bu tespit doğru...
Aslında söyleyemedikleri, açıklayamadıkları şey şu...
Türkiye Cumhuriyetinin üzerine bina edildiği devlet Osmanlı Devletidir...
Bütün mekanizmaları istiskal edilerek yeni yepyeni bir sistem getirilmiştir...
Biz bu sistemi değiştirtmeyiz... diyorlar...
Bunu da açıkça söyleyemiyorlar...
Biz eskiden yüksek yargı diye bir şey bilmezdik...
Bu iktidarla bunu da öğrendik...
Gerçi son 25 yılda zaman zaman kendilerini hissettirmedi değiller ama bu kadar açık bir biçimde biz buradayız dememişlerdi...
Garip olan ne biliyor musunuz?
Darbe ürünü bir yargı yargı bağımsızlığı klişesinin ardına sığınarak seçilmiş ve ülkeyi yönetmek üzere halkın oylarıyla işbaşına gelmiş siyasi iradeye karşı bürokratik vesayeti savunuyor...
Vesayet rejiminin mensupları vazifesini yapıyor...
Çok görmemek lazım....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder