MEHMET NATIK'IN İZLENİMLERİ
Kaderin garip cilvesi 12 Eylül darbesi ile insanımızı yeniden yüzleştiriyor...
Bize toplum olarak yeniden bir travma yaşamak kalıyor...
Ama bunlar yaşanmazsa olmuyor...
Şu an içinde yaşadığımız toplumda işkence edenler ile işkence görenler bir çatı altında hayatını sürdürüyor...
Darbeciler halen darbe yapma fırsatı kolluyor...
27 Mayıs'ı ve 12 Eylül'ü gerçekleştiren güzide ordumuzun genç ve orta yaş subayları şimdinin geç muvazzaf ve emekli generalleri olarak bu halk ile farklı dünyalarda olsa da yaşamaya devam ediyorlar...
Kendilerini her fırsatta destekleyen ilmiye ve kalemiye ve dahi siyasiye sınıfının hatırı sayılır bir kesimi ile iktisat ve esnaf cenahının ağa babaları yanlarında durmaya devam ediyorlar...
Bazen kısık sesle bazen biraz yüksek sesle itiraz ve red cephesinde yerlerini muhafaza ediyorlar...
Koç gibi duruyorlar...
Ortada bir tuhaflık var...
Bir çok kesim bir çok şeyi eleştirirken meselelerin özüne gelindiğinde ya suspus oluyor ya da eleştirdiği şeyleri savunma pozisyonuna geçiyor...
Tecavüz mağdurunun tecavüzcüsüne aşık olması gibi bir şey bu...
Bu nasıl bir duygu ki nefret ettiğini her fırsatta tekrarladığın halde yaptığı şeyin cezasını çekmesi için eline fırsat verildiği zaman, yaşadıklarınız, yaşadıklarımız unutulur cinsten değil ama en azından gelecek kuşaklara ibret-i alem olsun cinsinden bile olsa geç gelen adalete neden karşı çıkarlar ki???
Yüzleşmek ve hesaplaşmak ve dahi nefis muhasebesi tam da böyle olayların ve zamanların işi...
O günleri fiilen yaşayanların yaşadıklarını ve şahit olduklarını, hayatlarının nasıl etkilendiklerini unutmaları mümkün değildir...
12 Eylül'ün öncesinin ve sonrasının gadrine uğrayanlarda mutlaka ve mutlaka kalıcı bir travma veya etkilendiği unutamadığı zihninden bir türlü söküp atamadığı bir şeyler vardır...
Ne oluyor Beyler Neyi kime karşı savunuyorsunuz???
Neden suyu mecrasından saptırmaya kalkışıyorsunuz???
Bir başka iktidar getirmeye kalksaydı destekleyecek ve değişikliğe evet diyecek miydiniz???
Derdiniz ne sizin açık açık söylesenize..
Karnınızda gizlemeyin, asıl korkunuz her ne ise açık açık söyleyin...
Sizin mirasını devraldığınız babalarınız bu konuda daha açık fikirliydi...
Unutmadan Boykotçuları saymıyoruz... Onların neyin mirasını devraldıkları tartışılır...
Ben o dönemde işkence görmedim...
Hapis yatmadım...
Gözaltına alınmadım...
Ama tanıdık bir polisin uyarısı ile Jandarma Karakoluna kendiliğimden gittim...
İçeriye girdiğimde kapısını çaldığım büroda beni önce güleryüzle karşılayan jandarma astsubayın neden geldiğimi söylediğimde ve ismimi sorup da önündeki defterden ismimin önünü bir çarpı işareti koyduktan sonra yüzünün şeklinin nasıl değiştiğini ve öldürecek gibi baktığını hiç unutmam...
Zira kendiliğimden gitmez isem onlar alıyorlarmış, bunun da ne anlama geldiği açıktı...
Sorgusuz sualsiz ver elini Toplama Kampı...
Böyle girip de hadi çık diye 90 gün sonra bırakılanları biliyoruz...
İnsanlıktan çıkıyorlardı...
Varın gerisini siz düşünün...
Silahlı saldırıya uğradık üç kişi idik, bir silah sesi duyduk gecenin karanlığında boğuk ve tok bir ses... Yanımızdaki arkadaşı arkamızdan ateş etmek suretiyle vurdular....
Karanlığa saklanmış bir iki silulet...
Arkadaş vurulunca koşmaya, kaçmaya başladık, kaçarken, koşarken aynı sesi yine işittim ve ayağım takıldı yere kapaklandım...
Kurşunun ben yere düşerken başımın üzerinden geçtiğini hissettim...
18 Yaşımdaydım... Bu anı hiç unutmam...
Ölüm hiç bu kadar yakın olmamıştı...
Bizi öldürmeyi başaramayan cellatlar gecenin karanlığına karışınca geri döndük vurulanın yanına...
Hareketsiz vurulduğu yerde yatıyor...
Yardım istedik kimse korkusundan dışarıya çıkmıyor...
Gecenin karanlığı insanlığı yutmuş sanki...
Bedeni kontrol ettik neresinden vurulmuş diye...
Vucüdunda yara izi göremedik...
Yerde yatanı taşımak için diğer arkadaşım ayaklarından tuttu ben ise kollarının altından kavradım...
Koltuk altından kavramamla beraber başından boynuma ve vücuduma akan ve bulaşan o sıcak kanın kokusunu hiç unutmam...
Bizi olayın nasıl gerçekleştiğine dair sorgulama ihtiyacı dahi hissetmeyen bir güvenlik anlayışı vardı...
Olay sonrası annemin bana şefkatle sarılıp şekerli su içirdiği anı da hiç unutmam...
O gece ayak üstü bir kaç soru bile sorulmadı...
Olayın üstüne sadesuyatirit niyetine bile gidilmedi..
Lisede öğrenciydim...
Son sınıfta ikmale kalan dersleri vermek için imtihanlara giremeyişimi hiç unutmam...
Ben Orta Anadoludanım...
Köylerimizde Darbenin küçük krallarının köylüleri köy meydanlarında toplayarak kadınlarının ve çocuklarının gözleri önünde anadan üryan hale getirilerek nasıl dayaktan geçirildiklerini anlatan olayı yaşayanların anlattıklarını hiç unutmam...
Anlayacağınız işkence dört duvar arasında yapılmıyor, köy meydanlarına taşıyordu...
Sebep mi arıyorsunuz???
Aramayın... Sebep çok...
Sonra okulun bahçesinde karşıt görüşlü olan ve kendisine silah doğrultan bir öğrenciyi vurup kaçan bir arkadaşımın haftalar sonra memlekete cenazesinin getirilişini ve toprağa verdiğimiz günü hiç unutmam...
Yaşadığım orta Anadolu'nun küçük ama ağırlığı büyük ilçesine öğrenci kisvesi ile dışarıdan devşirilen ne idüğü belirsiz birilerinin getirilmesi ile dengelerin nasıl değiştiğini ve bunlardan birisinin yaşanan bir gerginlik sonrası şehir meydanında silahı belinden çıkarıp şehir halkından birisinin alnına nasıl dayadığını ve bu olay karşısında halkın ve emniyet güçlerinin derin suskunluğunu hiç unutmam...
Ben sol gelenekten geldim...
Karakolda kamplara ayrılmış olan emniyet mensuplarının karşı cenahından bir polis memuru tarafından imalı bir şekilde nasıl tehdit edildiğimi hiç unutmam...
Babamın esnaf olması ve ilçenin tanınmış ailelerinden birisine mensup olduğum için gergin ortamın henüz oluşmadığı zamanlarda beni tehdit eden polis memuru da dahil devlet memurları ile aramızdan su sızmazdı...
Ama sonra tehdit unsuru oldum ve tehdit edildim...
Bu yaşadıklarımdan iki yıl sonra üniversite okumak için Ankara'ya geldim...
Baskı azalmış ve darbenin silindiri tüm toplumun üzerinden ağır bir biçimde geçmişti...
İzleri sürüyordu...
Burada yeni tanıştığım bir ağabeyim, arkadaşım...
Mamak Cezaevinden yeni çıkmıştı... Yargılanıyordu...
Onun zaman içerisinde Mamak öncesi ve sonrası yaşadıklarını anlattığında, işkenceyi birebir yaşamış birisinin yaşadıklarını ve gördüklerini ve insanların ruhlarında nasıl bir travma oluşturduğunu gözlemleyerek beni nasıl etkisi altına aldığını hiç unutmam...
Raci Tetik ismini hiç unutmam
Bu arkadaşımın Mamak'ın Hoş geldiniz bölümü hücre ve kafesten sonra koğuşa geçtiğinde aynaya baktığımda kendimden korkmuş ve kendimi tanıyamamıştım demesini hiç unutmam...
Uzun bir süre cop darbeleri sonucu oluşan yaralardan dolayı ellerini kullanamadığı için yemek yemek ve tuvalet ihtiyacını gidermek dahil aklınıza ne gelirse her şeyi ile içeride bir arkadaşının ilgilendiğini anlattığında zaman zaman utanarak bunu anlattığı anı hiç unutmam...
Amca oğlum o dönemde jandarma komando olarak Mamak Askeri Cezaevinde askerlik yaptı...
İçi kan ağlayarak yaşadıklarını anlattı, yaptıklarını ve kendisine yaptırılanları...
Hasta ruhlu psikopat kişiliğe sahip işkencecileri anlattı...
Erinden rütbelisine...
Kendisi amatör boksördü...
Bir gün koğuştan çıkarıp çıkarıp mahkum döven hasta ruhlu bir askeri dayanamayarak nasıl yumruklayarak ayağını yerden kesmek suretiyle duvara yapıştırdığını da anlattı...
Sonrasında kendisini o kısımdan uzaklaştırarak tel boyu nöbete verdiklerini de...
Bunları da unutmam...
Fişlenmiş bir hayatı yıllar boyu yaşamak zorunda kaldım...
Küçük kardeşlerimden birisi yıllar sonra hiç bir suçu olmadığı halde soyadından dolayı zor bir askerlik geçirdi...
Ve bir başka amcaoğlum aynı sebeple yine yıllar sonra işe girerken çok büyük sıkıntılarla karşılaştı...
Bunları da hiç unutmam...
12 Eylül'ün üzerinden 16 yıl geçtikten sonra Zaman Gazetesinde çalışıyordum...
Bir gün bir mahkumdan bir mektup geldi...
Mektubun üzerinde cellat namzedimin ismini gördüm...
Bize silah sıkan ellerden birisinin sahibini...
Gazetenin kendisine gönderilmesini talep ediyordu ve benim de gazete çalışanı olduğumu öğrenmişti..
Gazetenin kendisine sürekli gönderilmesini sağladık...
İkinci mektubunu ve ruh halini hiç unutmam...
Cezaevinden çıktıktan sonra karşılaştık 20 yıl sonra...
O değişmişti ben de...
Akraba idik ama düşman saflara sürüklenmiştik...
Yaşanan büyük oyunun küçük birer parçaları olmuştuk...
Birbirimize sarıldık ve o günleri hiç anmadık...
Yakalandıktan sonra gördüğü işkenceler ve uzun cezaevi hayatı kalbini iflas ettirmişti...
Zaman zaman görüşürdük...
45 yaşını göremedi... Ölüm zaten iflas eden kalbinin bir kriz geçirmesi ile onu buldu...
Bunu da hiç unutmam...
Yine Mamak...
Bu sefer başka bir blokta başka bir koğuşta yatan bir arkadaş...
Kendisini gıyaben tanıdığım şahsen yıllar sonra tanıştığım bir arkadaş..
Onun için Mamak günleri aynı idi ama yaşadıklarından sadece mizaha konu olabilecek türden olanları anlatırdı...
Güler misin ağlar mısın bilemezdin...
Rahmetli Akıncılar Derneği Başkanı Tevfik Rıza Çavuş ile aynı koğuşta kalmışlar...
Reis bir tane idi derdi...
Sağcısı ile solcusu ile herkesle arkadaş olabilen bir yapı...
Hem bu arkadaşımın hem de diğer Mamak zorunlu meskununun ilginç gözlemleri vardı...
O günlerde herkes hatırat yazıyordu...
Sol cenahta savunmalar kitap haline getirilmiş, yaşananlar kitaplaştırılmış, ülkücü camiada ise hatıralar vitrinleri yıllar sonra süslemeye başlamıştı...
Her ikisine de sordum neden siz de hatıralarınızı yazmıyorsunuz diye???
Birisi biz yaşarız başkaları yazar dedi...
Diğeri ise sessizce yüzüme baktı ve geçiştirdi...
Hep öyle yapar zaten ve halen de öyledir..
Bu yazma konusu ne zaman gündeme gelse konuyu değiştirir...
Şimdi kalıcı bir rahatsızlığı var ömür boyu kendisini bırakmayacak...
Mamak zindanının onda bıraktığı sonradan ortaya çıkan bir hastalık...
Bunları da hiç unutmam...
Darbe sonrası ortalık yerdeki toz duman dağılınca, dağınık gibi görünen parçaları bir araya getirip de resmi daha netleştirince, koskoca ülkenin nasıl kavgaya dahil edildiğini gördüm...
Aynı filmi aynı aktörlere oynatmak isteyen reji ekibinin ısrarlı çabalarına ne demeli???
Aktörlerin bir kısmı gerçeğin farkına varıyor artık...
Sizi gidi darbeseverler sizi!!!
Bir Anayasa değişikliği, bir referandum bizi aldı nerelere götürdü görüyor musunuz???
Geçmişiniz sizi bırakmıyor...
12 Eylül Darbesi mağdurlarının, muhataplarının, alkışlayanlarının, yıllarca eleştirip kahraman edalarla eleştirenlerin haline bir bakın...
30 yıldır Darbe ürünü anayasasının gölgesinde yaşayıp erkeksen çık meydana havasıyla eleştirip, hep şikayet edip, en hassas noktalarına dokunmayanların, beğenmeyip, darbe ürünü deyip yeni anayasaya ihtiyacı her fırsatta vurgulayanların söyledikleri karanlığa kurşun atmak imiş...
Meğerse bedenlerin zindanda olması önemli değil, fikirlerin iktidarda olması önemli imiş...
Meğerse işkencecilerine gizli aşk ve sevgi beslerlermiş...
Meğerse bir kısmı özde değil sözde 12 Eylül karşıtı imiş...
Ak Parti iktidarı bu Anayasanın Geçici 15. Maddesini üstelik muhalefetin en devletçi ve en 12 Eylül Darbesi karşıtı(!) partisinin yıllardır dillendirerek getirdiği talep üzerine kaldırmaya kalkışınca aynanın sırlarını ortaya döküverdi...
Şimdi değişiklik olmasın diye var güçleri ile darbe anayasasını savunuyorlar...
Evet evet evet... Mesele anlaşıldı...
Bu aşk başka aşk, nefretin adresi belli oldu...
Unutmadan söyleyelim...
Anayasa değişikleri çalışmalarının mutfağında ve siyasal kanadında bu değişikliklere katkı sağlayan TBMM'ye gelmesini ve geçmesini sağlayan, yüreklere cesaret verenler ileride -Allah daha iyi bilir- hep medyun-u şükran ile hatırlanacaktır...