5.05.2008

Hani sen öğrencilerini çok özlemiştin, Abdullatif abi!!

Böyle durumlarda nedense aklıma hep eski Adana Milletvekili Prof. Ali Gören gelir… O da kendisine söylenen sözlerin büyüsüne kapılarak partisinden ayrılmış ve bağımsız olarak bir beklenti içine girmişti…Peki sonuç ne mi oldu?

Şener nereye koşuyor?

04 / 05 / 2008 15:52


Ortalık zaten bulunmaz Hint kumaşı çöplüğü Latif Abi…
Hep söylenir; kurt puslu havayı sever, dumanlı havayı sever diye... Zaman zaman dile pelesenk edildiği olur, çeşitli vesilelerle…Sözü söyleten birileri veya bir şeyler sürekli gündeme oturur…Malumunuz bu söz atalarımızın hikmet dolu sözlerinden birisidir.Tam da kurtlar için söylenmiş bir söz…Lakin bazı sesler de yükselir havayı dumanın bürüdüğü zamanlarda, puslu günlerde kurt sesini çağrıştıran…Birileri kendilerini kurt mu zanneder ne?Birisine Aslansın sen aslan diye söylendiğinde bu söz niye söylenir… Adam aslan değildir ama ona bu söz söylenir ki kendisini aslan zannetsin…Bu sözü söyleyenler söyledikleri zatın aslan olmadığını aslan gibi davranamayacağını bilmiyorlar mı? Elbette biliyorlar ama söyledikleri kişi kendisinin aslan olduğunu zannetsin diye yapıyorlar…O da sözün büyüsüne kapıldı mı maksat hasıl olmuş demektir…Artık sözün büyüsüne kapılan kendisini aslan da zanneder, kurt da…Lakin ne aslandır ne de kurt…Zatı muhterem bir süreç yaşadı…Bakan iken seçimlerde aday olmayacağını ifade etti…Neden?Çünkü bir önceki süreçte kendisine aslansın sen diyenlerin sözlerinin büyüsüne kapılmıştı…Vaatlerin arkası kesilmeyince farklı bir beklentinin kapısında beklemek için makas değiştirdi…Her devirde olan şeyler…Ara rejim vari…Olduğundan farklı görünmek için çeşitli açılımlar sağladı aklınca…Mezun olduğu okuldan dem vurarak bir ara sosyalist oldu…Şarabı andı…Kübalı ziyaretçi ile nostaljik bir hayale kapıldı…Ailesinden dem vurdu…Hal böyle olunca sahne projektörleri zaten hazır kıta olduğu için kendisinin üzerine zoom yapınca hayal dünyası olabildiğince genişledi…İlgi hiç kesilmedi…Kesilmeyen ilgi sandı ki kendisini bulunmaz Hint kumaşı yapacaktı…Gün geldi bakanlık makamı türbe gibi oldu liste dışı kalan vekillerle dolup taştı…Telefonlar hiç susmak bilmedi…Ama o bu beklentilere de ilaç olmadı.. Olamadı…Dedik ya beklentiler farklıydı…Böyle durumlarda nedense aklıma hep eski Adana Milletvekili Prof. Ali Gören gelir…O da kendisine söylenen sözlerin büyüsüne kapılarak partisinden ayrılmış ve bağımsız olarak bir beklenti içine girmişti…Kendisinden en son aldığımız habere göre Adana Büyükşehir Belediyesinde Meclis üyesi imiş ve zaman zaman Belediye Başkanı ile beraber görülüyormuş…Yanında da taşıdığı bir çanta varmış… Artık kiminse orası bilinmez…Evet dönelim kahramanımıza “Toplumda siyasete dönmem için bir talep olması halinde bunu karşılayabilirim; şimdi bunu hissediyorum, ama daha güçlü hissetmem lâzım...” diyor şimdilerde…Sanki bir önce ki hükümetin bakanı o değilmiş gibi “ekonominin gidişi iyi değil” gibilerden sözlerle bel altı vurarak gündem oluşturmaya da çalışıyor…Kurdun burnu puslu havada iyi koku alır ama kendisini kurt zannedenlerin burnu kokuları karıştırır…Titre ve ünvana önem veren bir liderin daveti ile vekil olup akademik kariyeri bırakırken bile tereddütler geçirip zor bir kararla siyaset dünyasına adım attıktan sonra hiç tanımadığın bir dünyada kırk yıllık bir siyasetçi gömleği giyebilirsin…Makamın büyüsü sana yürüyüşünü bile değiştirtebilir. Mış gibi davranabilirsin…Hatta gün gelir üyesi olduğun partin koalisyon ortağı olduğunda hükümet listesi açıklanmadan önce kulağına tanıdığın bir gazeteci hükümette Maliye Bakanı olacağını fısıldadığında inanamayıp heyecana kapılabilirsin…Bakan olduktan sonra o gazeteciye bakan olacağını fısıldadığında verdiğin sözleri talep karşı taraftan gelmiş gibi lütufa çevirmek isteyebilirsin…Ama bunlar sana hayal bile edemeyeceğin şeylerin ayağına gelmesiyle seni farklı yapmaz…Gazeteciyi makama davet edersin, yemeğe oturursunuz ardından da senin için ne yapabilirim dersen o da talebi zaten olmadığı için makamı da yemeği de terk eder gider…Tamam, abi kolay değil uzun bir siyasi hayattan sonra üniversiteye geri dönmek…İnsan kendini elbette boşlukta hisseder…Kolay değil…VİP’in büyüsü, TBMM’nin büyüsü!!! Makamın büyüsü!!!Ama sen zaten üniversiteden ayrılırken zor karar vermemiş miydin?Hem sen öğrencilerini özlememiş miydin?Ne bu ikide bir sinyal minyal???İnce ayar eleştiriler???Köprünün altından geçen suyun aynı su olmadığını fark edemeyecek kadar olamazsın her halde???Birileri sana Yalım Erez’i de mi hatırlatmaz???Milletin derdi kendine yetiyor da artıyor…Memlekette kurtarıcı çok…Senin adını ön plana çıkaranlar aslında senden çoktan vazgeçtiler…Bunu sen de biliyorsun…Oluşturmaya çalıştığın gündemler de bunun işareti zaten abi…Bakma sen öyle isminin başında tırnak içinde eski tabiri olan küskünlerin falan havanın puslu olmasından faydalanıp da kapını çalmalarına…Bakanlık makamının türbe ziyareti gibi dolup taştığı günler değil bu günler…Ortalık zaten bulunmaz Hint kumaşı çöplüğü Latif Abi…Sen iyisi mi akademik kariyerine devam et de, adın gedikli doç dr olarak kalmasın. Prof. ol…
Not: Bir önceki yazımızda suikast yılı 1993 yılı olmalı iken 1994 yılı olmuş özrümüzdür… Affola
mehmetnatik1@gmail.com
Tavsiye Et
Yazdır
Kaydet
Yorum Yaz

Yorumlar - 5/5
4
05/05/2008 10:27 - BİLAL SANDAL yazmış: Bu şener pirim yapmaz
Syın şener bence çok rahatsız edici bir siyaset tarzı güdüyor.Çıkıyor birşeyler açılıyor birşeylerin itirafında bulunuyor.Abullah Güle çatyor başbakana çatıyor pari ile ilgili itiraflarda bulunuyor.Syn şener sen öğrencilerini çok sewersin onlarda seni sewer bırak uğraşma bu işlerle derslerine çalış yeter bize sırtımızdan vauracak adam lazım değil yürekli adam lazım dik durabilecek kapasitede olacak adam gibi adam lazım
4
05/05/2008 09:26 - romann ticc yazmış: şener ne ilginç biri
adamım bakan olmak istiyordu da olma mı dendi? şimdi çıkmış bir şeyler geveliyor. yoksa c.başkanlığına gül yerine kendini mi layık görüyordu? acaba ipler orda mı koptu. sanırım onun niyeti başbakan filan olmak değildi. ipler kopunca erdoğana cephe aldı.
4
05/05/2008 03:33 - Rasim Paydaroglu yazmış: Boyle bir dengesizligi yapmamalidir
sy Sener bu sekilde bir dengesizligi yapmaktan hizla kaçinmalidir adam gibi adam olayim derse sizinde yazinizda dediginiz sekilde okula devam edip unvanini yukseltmelidir degilse bulanik suda balik avlayayim derken avlanacaktir sonu hem kendine ziyan vercektir hemde bakanlik yaptigi AKP ye yakismaz bu nankorluk olur, ben yinede tavsiye ederimki bir okuyucu olarak sizden iyi bir bilim adami olur universiteye devam edin gaza gelmeyin sonra bozuk para gibi harcanirsiniz yazik olur donmeyin durun yerinizde.
4
04/05/2008 20:39 - mustafa ibiş yazmış: KURT,TİLKİ VE KATIR HİKAYESİ
Kurt,tilki ve katır arkadaş olmuş birbirlerine yardım edeceklerine söz vermişler uzun bir yolculukta karınları acıkmış fakat yiyecek bir şeyde bulamamışlar tilki kurnaz ya kendince hemen orataya bir fikir atmış herkes aslını ısbat etsin edemeyeni yiyelim,kurt:annesinin babasının kurt olduğunu kendisininde kurt olduğunu,tilki aynı şekilde anlattıktan sonra katır açıklayamamış soyunu hemen annemden dinlemiştim bir gün soyunu sorarlarsa arka ayağında merak eden alıp baksın tilki ben cahilim,kurt ben okurum diye
4
04/05/2008 16:16 - Fatih Alemdar yazmış: HİNT KUMAŞI YADA KURTARICILAR ÇÖPLÜĞÜ
Abdullatif Şener de kerameti kendinden menkul kurtarıcılar çöplüğü adayı veya bulunmaz hint kumaşı türlerinden biri olacak. Ama AKP de boynunu giyotine uzatan bir suçlu gibi davranıp milletten aldığı vekaletin gereğini yapmayacak olursa daha çok kurtarıcılar çıkacak! Bu ürkeklik bu korkaklığı bu millet hak etmiyor.Millet dik duranları seviyor. Hakların ve özgürlüklerin genişletilmesini bekliyor. Bu tavrı gösteremezse AKP ´´de aynı yere gidecektir. Ne yazık ki, Bu millet bir daha hüsrana uğrayacaktır.Yazık..
Diğer Yorumlar - 0/5

Bir Polisin Hatıra Defterinden (3)

Bombalı saldırıda ölen Uğur Mumcu Suikasti'nin bilinmeyen yönü...
Gazeteci Uğur Mumcu, 1994 yılının başında evinin önünde bombalı suikast sonucu yaşamını yitirdi. Mumcu suikasti aydınlandı mı, aydınlatılamadı mı hala tartışılan bir konu. Ama bir ayrıntı var ki belki ilk kez okuyacaksınız..
3 01 / 05 / 2008 16:18

İlişkili Haberler
Bombalı saldırıda ölen Uğur Mumcu Suikasti'nin bilinmeyen yönü...
"Hadi oradan! O Vali Yardımcısıysa ben de Cumhurbaşkanının oğluyum"
Bir polisin Hatıra Defteri'nden.. (1)


MEHMET NATIK'ın izlenimleri
Uğur Mumcu Suikasti'nin bilinmeyen yönü...
Yıl Gazeteci Uğur Mumcu’nun bombalı suikasta kurban gittiği 1994 yılı… Ortam gergin…O günleri hatırlayanlar bilirler…Cenaze töreni birileri tarafından gövde gösterisine dönüşmüş, oldukça hatırı sayılır bir kalabalık Cumhuriyet Gazetesinin Kızılay’da Bulvar üzerindeki bürosu önünde toplanmış, kalabalık törenden sonra yürüyüşe geçmiş ve hatta taşkınlık yapan birileri TBMM’ye yürümeye ve içeriye girmeye kalkışmış, Meclis bahçesini taş yağmuruna tutanlar bile olmuştu…
Ama asayişi sağlayan güvenlik güçlerinin sağduyulu tedbirleri herhangi bir olumsuzluğun olmasına izin vermemişti…Sonuç olarak ülkenin en ünlü gazetecilerinden birisi bir cinayete kurban gitmişti…Bugün bile bu dava üzerinde hâla tartışılan ve adına TBMM’de komisyon kurulmasına rağmen bir türlü üzerindeki sır perdesi aralanamayan bir faili meçhul olarak askıda bekleyen muammalı bir dosyadır…Öyle ki çekildiği zaman komple binanın yıkılacağı bir tuğlaya bile benzetilmiştir…Şükredelim halimize cinayet çözülemediği için binamız ayakta(!) duruyor!!!Ayrıca ölüsevicilere de kahraman lazım… Adına ağıtlar yakılacak…
Bu kısa girişten sonra hikâyemize dönecek olursak…Aradan birkaç gün geçmiş, Uğur Mumcu’nun sevenleri bu sefer olay mahalli olan ve bombalı suikastın gerçekleştiği sokaktalar…Sakin ve hüzünlü bir hava her tarafı sarmış, gündüzden geceye dönüşen ziyaretlerin ardı arkası kesilmiyor..
Hikâyemiz ise cinayetin takip eden bir akşamın karanlığında başlıyor…Sokak; her zamanki gibi suikast kurbanı gazetecinin sevenleri ile dolup taşıyor…Taziye için gelenler, olay mahalline çiçek ve karanfil koyanlar, mum yakanlar…Emniyet güçleri ise haliyle güvenliği sağlamak ve bir olumsuzluğa, provokasyona ve taşkınlığa meydan vermemek için sokağın belirli yerlerinde ekip araçları ile tedbir almışlar…Sokağa bir araç giriyor…İçinden çıkan araç sürücüsü ekip aracını görünce hışımla ve öfkeyle biraz da hakaretvari sözler sarf ederek o tarafa yöneliyor…
Ölümüne engel olamadınız, öldükten sonra buralarda ne işiniz var, gidin buralardan gibi sözler söylüyor. Bununla da kalmıyor… Hakaret etmeye devam ediyor…Bunun üzerine ekip aracından inen polis memurları daha fazla taşkınlık olmaması için şahsı çembere alıyor ve başlarındaki Komiser Yardımcısı şahsın kimliğini istiyor…Tabi o ortamda olayın büyümesini de arzu etmiyorlar…Duygusal anlar ve davranışların olabileceği bir hava solunuyor…Ama bu tepki de kantarın topuzu kaçıyor…
Bu arada hakaret eden şahsın alkollü olduğu da gözden kaçmıyor…Vatandaş kimliğini çıkarmadığı gibi ve “Ben … Ağır Ceza Hâkimiyim. Size kimlik mi göstereceğim bir de” diye konuşmasına devam ediyor... Uzatmayalım…Hal böyle olunca baktılar ki durum değişmiyor…Böylece gözaltı süreci başlıyor ve şahıs kelepçelenerek karakola götürülüyor…İfade sürecinde şahsın doğru söylediği anlaşılıyor…Kendileri Ağır Ceza Reisidir… Tabi bununla beraber karakolda işin rengi de biraz değişiyor…
Çünkü zor kullanıldığı ve kötü muamele edildiği gerekçesiyle Reis Bey polislerden davacı oluyor… Haliyle polisler de kendisinden davacı oluyorlar…
Neticede görevli memura hakaret ve mukavemet etmek ve bunun benzeri suçlarla tutanak düzenlenir ve dosyadan savcı haberdar edilir…Bütün bunlar birkaç saati almıştır…Ağır Ceza Reisi karakolda bir odada bekletilmektedir…
Saatler gece yarısına doğru ilerlerken, Karakola giren kılığı kıyafeti yerinde bir beyefendi karakol amirini görmek istediğini beyan eder…Bu arada kendini de tanıtır…Polisler şaşırırlar, gözaltında bir ağır ceza hâkimi varken ikinci bir ağır ceza hâkimi karakola gelmiş ve karakol amirini görmek istemektedir…Karakol amirine haber verilir ve Hâkim Bey amirin odasına alınır…İzzet ikramda kusur edilmez…
Karakol Amiri biraz sonra olaya müdahil olan ekipteki polisleri makama çağırır…Mesele yavaş yavaş açıklığa kavuşmaya başlamıştır…Gelen Ağır Ceza Reisi gözaltına alınan meslektaşının arkadaşıdır ve onun için gelmiştir…Mesai saatleri içerisinde tutumundan dolayı bir şeyler olacağını sezinlemiş ve akşamdan sonra nereye gideceğini bildiği için kendisinden haber alamayınca ihtimalleri değerlendirerek, bilgi almak maksadıyla mıntıkadaki karakola uğramayı akıllıca bulmuştu…Ziyarete gelen gözaltındaki Hâkim Bey’in arkadaşının ifadesine göre davalık olan arkadaşı Gazeteci Uğur Mumcu’nun çok samimi bir arkadaşıdır ve arkadaşının ölümünü kabullenememektedir.
Bir de olay mahalline Hassas Bölgeler Müdürlüğünün yakın olması ve bu şartlar da suikastın gerçekleşmesi Reis Bey’i çok üzmüştür… Reis Bey en yakın arkadaşlarından birisini kaybetmenin haleti ruhiyesiyle ölümüne engel olamadınız ölümünden sonra orada ne işiniz var terk edin burayı mantığından hareketle ekibe çıkışmıştır…
Ve netice olarak duygular işin içine karıştığı zaman makam, kariyer, temsil edilen meslek kısaca her şey göz ardı edilebilmekte ve bir anlık öfke mesleki kariyer de dâhil her şeyi tehlikeye atabilmektedir…
Makamın gereği davranışlar göz ardı edilebilmektedir..Arkadaşı için karakola gelen Ağır Ceza Reisi gözaltı olayını gerçekleştiren ekipten özür diler, gözaltındaki Reis Bey’in kendine gelmesi, alkolün etkisinden kurtulabilmesi için kahve ikram edilir ve karşılıklı olarak davalardan feragat edilir…
Mesele tatlıya bağlandıktan sonra Hâkim Beyler karakoldan beraberce ayrılırlar…Bununla birlikte meseleden savcılık önceden haberdar edildiği için dosya savcılığa gönderilmiştir…Savcılık aşamasında ise takipsizlik kararı neticesinde dosya kapanır…
Duygular adaletli davranmanın önüne geçerse vay halimize…
mehmetnatik1@gmail.com
cafesiyaset.com (özel)
Tavsiye Et
Yazdır
Kaydet
Yorum Yaz

Yorumlar - 2/2
4
02/05/2008 23:13 - niyazi özdemir yazmış: SAVCILAR PARTİ KAPATMAKLA MEŞGULDÜLER
mumcuyu katledenler TÜRKİYEYİ kaosa sürüklemek isteyen zihniyettir.cesur yazıları ve araştırmasının kurbanı oldu.peki savcılr ne yapıyodu bu g
4
01/05/2008 20:36 - murat ayyıldız yazmış: RAHMETLE ANIYORUM
SÖZÜ BİR YAZDIĞI BİR KİMSENİN KALEMŞÖRÜ OLMAYAN BASIN ŞEHİDİ RUHUN ŞAD OLSUN KEŞKE EŞİNİZ NE İÇİN VE KİMLER SENİ ŞEHİD ETTİĞİNİ BİLSE VERMİŞ OLDUĞU KARARLARI ŞİMDİ VERİR MİYDİ

Bir Polisin Hatıra Defterinden... (2)

"Hadi oradan! O Vali Yardımcısıysa ben de Cumhurbaşkanının oğluyum"

İçkili olduğu anlaşılan araç sürücüsü aracın arka koltuğundaki şahsın vali yardımcısı olduğunu ve yanındaki bayanın da Vali Yardımcısının bayan arkadaşı - Nataşa-olduğunu söyler. Anlaşıldığı kadarıyla onlar da alkollüdür. Bir Polisin Hatıra Defterinden (2) 29 / 04 / 2008 22:46

İlişkili Haberler
Bombalı saldırıda ölen Uğur Mumcu Suikasti'nin bilinmeyen yönü...
"Hadi oradan! O Vali Yardımcısıysa ben de Cumhurbaşkanının oğluyum"
Bir polisin Hatıra Defteri'nden.. (1)

“Hadi oradan! O Vali Yardımcısıysa ben de Cumhurbaşkanının oğluyum”
Bir önceki hikayemizde gülümseten bir hatıra aktarmıştık..Bu seferki de gülümseten ama acı acı gülümseten cinsinden…Aktarılan mesele lokal bir meseledir…Camiayı, şahısları ve ilgili kuruluşları tenzih ederiz…Makamlar o makamı doldurana şeref kazandırmaz…Makamı dolduran makama şeref kazandırır…Her şeye rağmen bazı yaşananların bilinmesi de ibret levhası olarak değerlendirilmelidir…İnsan merkezli olaylarda makam, mevki, eğitim, cehalet aranmaz…Makam sahibi olmak yanlış olan işi yapmak için makamı dolduran kişiye imtiyaz kazandırmaz…Aksine temsil makamındaki insanların bir işi de halka örnek olmak ve doğrulara sahip çıkarak insanları yanlıştan men etmek hususunda başkalarına örnek olmaktır…Hatalar ayrım yapmaz işleyen herkesi kapsar…Herkes durumuna göre kolay ve zor her şartta görev yapar…Bazılarının işi hiç de kolay değildir…Görevi icabı her türlü zorlukla karşılaşabilir…Görevi her halükarda yapmak öyle kolay değildir…
1990’lı yılların ikinci yarısı…İktidarda Refahyol Hükümeti var…Yer yine Marmara Bölgesi…
Polis telsizlerine bir anons gelir…Bir tır şoförü hatalı sollama yapan bir aracı ihbar etmektedir. Plakasını da bildirdiği araca çarpmamak için araç sürücüsü yoldan çıkmıştır…Kaza yapmamak için kendisi tehlikeye düşmüştür…
İstikamet bildirilir ve sivil ekip söz konusu aracı takibe alır ve bu arada ilerideki trafik kontrol noktasına aracın plakası bildirilir ve aracın durdurulması istenir… Aracı gören trafik polisi araca durması için işaret eder ve aracı durdurur.Bu esnada arkadan aracı takip eden sivil ekip durdurulan araca çapraz vaziyette park eder.Aracın kaçma ihtimali göz önüne alınarak yolu daraltacak şekilde durmak gerekmektedir.Hemen ardından ekipten birisi elinde akrep tabir edilen silahla aracı ve içindekileri görecek şekilde uygun pozisyon alır. Çünkü aracın içinde kimin olduğu bilinmiyordur. Terörist de, zanlı da, suçlu da herkes olabilir.Neyle karşılaşılacağı belli değildir…Trafik polisi ve sivil ekipten bir polisi durdurulan aracın şoför mahalline yaklaşırlar.Aracın arka koltuğunda pek de uygun olmayan vaziyette bir kadın ile bir erkek oturmaktadır...Şoför araçtan inmeden beklemektedir. Camı indirir ve kendisini tanıtır…Vilayet makam şoförüdür ve araç da Vali Yardımcısının emrindedir…İçkili olduğu anlaşılan araç sürücüsü aracın arka koltuğundaki şahsın vali yardımcısı olduğunu ve yanındaki bayanın da Vali Yardımcısının bayan arkadaşı olduğunu söyler…Anlaşıldığı kadarıyla onlar da alkollüdür. Ekip amiri arkadaşımız söze itibar etmez “Hadi oradan! O Vali Yardımcısıysa ben de Cumhurbaşkanının oğluyum” der ve kimlik ibraz edilmesini ister… Kaldı ki böyle bir yanlışın sahibinin makam sahibi olması olayın vahametini artırmaktan başka bir kapıya çıkmaz…Ne yani suç işlemenin ayrıcalığı mı var?Şoför askıdaki cekete arka koltukta oturan şahsın kimliğini çıkarmak için uzanırken bayanın yabancı uyruklu olduğunu söyler.Bunun üzerine onun da pasaportu talep edilir, kadın da pasaportunu uzatır. Şahıs gerçekten vali yardımcısıdır ve yanındaki bayan da Rus uyruklu bir turisttir. Ortada bir sıkıntı vardır… Araç resmi makam aracıdır ve içinde yabancı uyruklu bir kadın bulunmaktadır; suç teşkili, şoför dâhil herkes alkollü suç teşkili, mesai saatinin dışında eğer resmi bir görev yoksa ki öyle görünüyor; resmi makam aracı il merkezi dışında suç teşkili…Sivil ekibin, "Sayın Valim bu şekilde yola devam edemezsiniz. Bayanın araçtan inmesi gerek, onu oteline bıraktıralım, sizi de uygun görürseniz ekipten bir arkadaşla gideceğiniz yere ulaştıralım" derŞahıs “Ben… Vali Yardımcısı Falanım…” der ve itirazlarını üst perdeden tehdit edici sözlerle sürdürerek “Bu araçtan bir karınca dahi indiremezsin ” der…Ekip Amiri sivil polis ısrar eder… Vali yardımcısı da ısrar eder…İşin rengi değişmiştir. Olay farklı bir mecraya taşınmıştır…Bu gibi konularla ilgili üstelik Başbakanlığın yayınladığı bir de genelge vardır…
“Sayın Valim bu yaptığınız doğru mu sizce? Bir kaza olsa? Kime ne anlatırız? Üstelik yanınızda olmaması gerek yabancı bir bayan ve sizin engellemek zorunda olduğunuz bir işi siz yapıyorsunuz… Ayrıca hatalı sollama yapmışsınız… Hakkınızda şikâyet var” der…Vali Yardımcısı “Hatalı sollamayı ben yapmadım ya… O şoförün sorunu” der…“Efendim işlem yapmak zorundayız. Şoför hatalı sollamayı yapmıştır ama içinde siz de varsınız…” der. Alkolün etkisi ile uzlaşmaz bir tavır sergileyen Vali Yardımcısı ekibin işini zorlaştırmaktadır.Ekiptekiler tam olarak nasıl bir ikna yolu takip edeceklerini kestiremezler. Ama bu durum boyun eğecekleri anlamına gelmemektedir. Bu arada ekip amiri İlçe Emniyet Müdürünü arar ve durumu kısaca özetler…Emniyet Müdürünün talimatı kesindir. Araç ve içindekiler merkeze getirilecekler…Ekipten birisi şoför mahalline geçer ve araç ilçe emniyet müdürlüğünün önüne getirilir.Emniyet müdürü aşağıda beklemektedir.Emniyet Müdürü feleğin çemberinden geçmiş birisidir… Eşi ve çocuğu alkollü araç kullanma neticesi meydana gelen bir trafik kazasında vefat etmiştir ve bu tür bir olayın sonucunu yaşayarak öğrenmiş birisidir… Normalde sıradan bir vatandaşa uygulanan prosedürün hatayı yapanın kendi amirleri olmasıyla uygulanmaması söz konusu değildir.Kaldı ki bu tür durumlara zaten kesinlikle tahammülü yoktur…Vali yardımcısı makama davet edilir, yabancı uyruklu kadın da şoförle beraber bina içerisinde uygun bir yerde bekletilir…Bu arada şikâyetçi olan tır şoförünün de gittiği istikamette ekipler tarafından durdurularak ifadesinin alınması temin edilir…Konu önemine binaen hiyerarşi aşılarak İlçe Emniyet Müdürü tarafından Vali’ye aktarılır…Vali Bey Vali Yardımcısını telefona ister.Telefonun diğer tarafında Vali konuştukça Yardımcının yüzü renkten renge girmektedir…“Sayın Valim bir hata yaptım bir daha olmaz” der ama Valinin tavrı nettir…Sonrası bizce meçhul ama ilgili taraflarca malum…
mehmetnatik1@gmail.com

Bir polisin Hatıra Defteri'nden.. (1)

Marmara Bölgesinde bir polis kontrol noktası…Hatıratın kahramanı rutin kontrol işleri yapan ekibin içinde… Trafik ekibi normal ehliyet, ruhsat ve diğer ilgili evrak işlemlerini yapıyor…Sivil ekip ise aynı yerde asayişi sağlamaya yönelik işlere bakıyor… Peki ya sonrası...MEHMET NATIK'ın izlenimleri...
27 / 04 / 2008 16:42

İlişkili Haberler
Bombalı saldırıda ölen Uğur Mumcu Suikasti'nin bilinmeyen yönü...
"Hadi oradan! O Vali Yardımcısıysa ben de Cumhurbaşkanının oğluyum"
Bir polisin Hatıra Defteri'nden.. (1)

MEHMET NATIK'ın izlenimleri
Bir polisin Hatıra Defteri'nden... (1)
Bugün bir polisin hatıra defterinden anekdotlarımız menüde…Gülümseten…Sonrası da var…Onları okuduğunuzda da acı acı gülümseyeceksiniz…Herkes kendine pay çıkarsın…Hoşunuza gidebilir de gitmeyebilir de…İnsan unsurunun olduğu yerde hayatın her rengine rastlarsınız…
Evet…Hayatın içinden bir hikaye…Doğruları ve yanlışları içinde barındıran…Kusurları sağduyuyla örten, ders veren ve ders çıkarılması gereken…Öğretici… Olaylara farklı bir gözle de bakılmasını sağlayan…Bir camianın çok sıkıntılı durumlara yol açabilecek bir olayı kendi içinde ince bir zeka ile çözüme kavuşturarak tarafları memnun eden hikayesi…
90’li yıllar Marmara Bölgesinde bir polis kontrol noktası…Hatıratın kahramanı rutin kontrol işleri yapan ekibin içinde… Trafik ekibi normal ehliyet, ruhsat ve diğer ilgili evrak işlemlerini yapıyor…Sivil ekip ise aynı yerde asayişi sağlamaya yönelik işlere bakıyor…Bir önceki istikametteki kontrol noktasından bilgi geliyor hız limitini aşan bir araç sizin bulunduğunuz yere intikal ediyor diye…Plaka veriliyor…Biraz sonra ekip aracı durduruyor…Şoför mahallinde kılığı kıyafeti düzgün, bir beyefendi… Hafiften çakır keyif belli…Hikâyenin kahramanı Ekip Amiri ve çalışma şartları içinde pala bıyıklı, yanındaki ekip arkadaşı elinde akrep tabir edilen silahla çapraz duruşta bekliyor…Trafik polisi beyefendiyi hızlı araç kullandığını söyleyerek aracın dışına davet ediyor ve işlem yapmak için ehliyet ruhsat istiyor…Beyefendi “Evladım ben B…. Vali Yardımcısıyım” diyor… Gecenin bir yarısı hafiften sarhoş kuralları ihlal eden bir vatandaş ve Ben Vali Yardımcısıyım diyor… Kim inanır ki???Bunun üzerine sivil arkadaş duruma müdahale ediyor, söze kulak asmıyor ve “Beyefendi hem alkollüsünüz, hem de hızlı araç kullanıyorsunuz… Kimliğinizi gösterir misiniz?” diyor…Araç sürücüsü bunun üzerine kimliğini ibraz ediyor…Hakikaten dediği gibi Vali Yardımcısı…Bizim ki bunun üzerine dönüyor ve Vali Yardımcısına “Sayın Valim; hem hızlı araç kullanıyorsunuz, hem alkol almışsınız… Aracı siz kullanıyorsunuz…Şoförünüz yok, koruma yok, kendinizi düşünmüyorsunuz, bu belli oldu, evde sizi bekleyen yenge hanım ve çocukları da mı aklınıza hiç getirmediniz…” diyor…“Allah muhafaza bir kaza yapsanız, bir düşünün, B… Vali Yardımcısı kaza yapıyor… Bu nasıl izah edilir…Aileniz başınıza bir hal gelse ne yapar?” diyor… Vali Yardımcısı şaşırıyor…“Evladım haklısın…” Diyor ama mahcup bir eda ile söyleyecek söz de bulamıyor… Ne diyeceğini bilemiyor…Memur arkadaş; “Sizi bu durumda yola çıkaramayız Sayın Valim…” diyor.Vali Yardımcısı “Ne yapacağız?” diye soruyor…“Hemen hallederiz Sayın Valim siz merak etmeyin” diyor ve ekibe dönüyor ve bir arkadaşına işaret ediyor…“Sayın Valimi evine bırak, aracı garaja çek ve anahtarı kendisine teslim et.” diyor ve Vali Bey’i diğer polis memurunun eşliğinde evine yolcu ediyor…Kendi deyimiyle bir taraftan sözlü beyanına itimat etmedikleri mülki amirinin gönlünü alıp, güvenli bir şekilde evine gönderirken öte yandan gecenin bir yarısında görev süresi biten ve evine göndermek için uygun bir araç bulmaya çalıştıkları ekip arkadaşlarını da şehir merkezine böylece göndermiş oluyorlar…Aradan birkaç gün geçiyor…Görev esnasında telsizden bir çağrı …. Derhal emniyet müdürlüğüne intikal etmeniz… Açıklama yok…Apar topar yola çıkıyor…Emniyet Müdürlüğüne geliyor…Dışarıda Valilik Makam aracı şoför ve korumalar koca bir çiçek…Makama çıkıyor…Müdür telaşlı… Ne olduğunu bilmiyor bakıyor ki Vali Yardımcısı kendisini görünce ayağa kalkıyor polis memuru arkadaşa sarılıyor, kendisini kucaklıyor… Arkadaşımız “Sayın Valim bizi mahcup ettiniz” diyor..Vali Yardımcısı “Yoo” diyor… Elinde de bir zarf… “Bunu da al bakalım” diyor.Utanıyor, sıkılıyor… “Sayın Valim” diyor ama; Vali Yardımcısı ısrarlı “Hiç itiraz etme, bunu al, bu sana değil yeğenime benden bir hediye…” Tabi Vali Yardımcısı, arkadaşımızı araştırmış, aileyi çoluğu çocuğu öğrenmiş…Arkadaş mecburen kabul ediyor…Müdürdeki şaşkınlık bir kat daha artıyor… Vali Yardımcısı memuru kırk yıllık dostu gibi candan kucaklamış…Vali Yardımcısı giderken Müdür memuruna soruyor sessizce… “Ne iştir?”“Amirim birazdan anlatırım” diyor Vali Yardımcısı gittikten sonra arkadaşımız Amirim siz beni tanırsınız diyor ve meseleyi Emniyet Müdürüne aktarıyor… Emniyet Müdürü meselenin iç yüzü anlayınca beraberce kahkahayı basıyorlar…
mehmetnatik1@gmail.com

CHP'ye kolay genel başkan olamazsın, yok öyle!!

CHP'nin Kurultayları ve içtüzük düzenlemeleri CHP'ye mahsustur; öyle her şeye benzemez…Biraz siyasi partiler kanununu çağrıştırır ama olsun…Güç kimdeyse ipler onun elinde…İpler kimin elinde ise güç onda…Yok öyle…Herkes kafasına göre Genel Başkan olacak..

CHP'de Kurultay'a doğru 24 / 04 / 2008 15:36


CHP'ye kolay genel başkan olamazsın, yok öyle!!
Çekil aradan; din de bizim, devlet de bizim, millet de bizim…Malum CHP’nin o meşhur kurultaylarından birisini daha idrak etmeye hazırlanıyor Yüce Türk Milleti…Ama kurultay öncesi aylar öncesinden çekilen kılıçlar var…Kurt siyasetçi CHP Genel Başkanı önce izledi herkes eteğindeki taşı döktü…Şimdi atağa hazırlanıyor…Kurultay öncesi hazırlattığı afişlerden birisinin sloganı ilk paragraftaki cümle…Ama bir kafa karışıklığı var…Adres belirtilmemiş…Kurultaydaki muhtemel rakiplere mi sesleniliyor yoksa sayın başbakana mı belli değil.Hitap tarzına bakılırsa adres sayın başbakan…CHP kurultayı ile onun ne ilgisi var ki?Mesaj delegeye ise neden böyle bir üslup kullanılır ki?Delege senin delegen…Şimdiye kadar senin sözünden çıktığı görülmüş mü…Bilinen bir şey varsa o da şu; bu cümle “Kanla irfanla kurduk biz bu cumhuriyeti” deyişini hatırlatıyor…Yani her zaman ki gibi aba altından sopa…
Mehmet Sevigen CHP’nin literatüre kazınmış kurt siyasetçilerinden…Kendisi literatürlük iken yeni bir katkı sağladı ve "Siyaset bir okul, CHP siyasetin içinde farklı bir okul. Başkaları kitap okur, CHP'liler çok daha fazla kitap okur. Bizim en cahilimiz, sağcıların en akıllısından daha bilgili ve beceriklidir" gibi harika bir özdeyişi siyaset dünyasına kazandırdı…Biraz bina okumaya benzemiş bu okuma…Olsun okumaktan zarar gelmez kimseye…Yalnız görünen o ki bu okumalar CHP’lilere fazla bir katkı sağlayamamış ya da halk bunları bir türlü anlayamıyor…Anlaşılan o ki halkın CHP’yi anlaması için onlardan daha çok okuması gerekecek…İyi okumalar…
CHP Genel Başkanı 23 Nisan kutlamaları için özel gündemle toplanan TBMM’de kürsüden her zaman ki üslubu ile yaptığı konuşmada sert mesajlar verdi…Konuşma günün mana ve önemine uymuyordu…Çocuklara ithaf edilen bu günün anısına umarız çocuklar o konuşmayı izlememişlerdir…Eğer izlemişlerse onlar için iyi bir örnek olmazdı…Bu konuşma üslup itibarıyla müteveffa DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit’in konuşmasını çağrıştırdı zihinlerde…Aradaki fark her şeyin değişmesiydi…O günün şartlarında gerilime teşne bir ortam vardı…Başbakan Sayın Erbakan’dı…Konuşmacı Bülent Ecevit’ti O günle bugün arasındaki en önemli benzerlik genel başkanların konuşmasını çocukça bir ruhla alkışlayan milletvekilleriydi…Kemal Kılıçdaroğlu’nun yoksa soyadına Karabulut mu demeliydik, Genel Başkanını hararetle alkışlayarak kürsü önüne gelmesi görülmeye değer bir sahne idi…Kaçırılmamalıydı…
Söz 23 Nisan kutlamalarından açılmışken…Yer TBMM.. Meclis Başkanı kutlamaları kabul edecek…Herkes protokolde yerini yavaş alıyor…Yani Liderler ve devlet bürokrasisi kendine ayrılan yerlere geçiyor…O da ne?Birisi birinin elini sıkıyor diğerini görmezden geliyor…Eli sıkılmayan lider haliyle bozuluyor ve bu yüzüne yansıyor…Birisi içeri giriyor…Kimsenin elini sıkmıyor…Birisi içeri giriyor kimseye selam vermeden doğru kendisine ayrılan yere doğru gidiyor…Konuşmaya dalan birisi kendisini sonradan fark ederek elini onu doğru uzatıyor…Sonra zoraki el sıkışmalar birbirlerinin yüzüne bakmamalar…Doğrusu çocukların seyretmemesi gereken sahnelerdi…Yukarıdaki gerilimi çocuklara yansıtmamak lazım değil mi?Çocukça sahnelerdi diyeceğim ama çocuklar böyle şeyleri beceremez ki…
Şu Haluk Koç; şimdinin CHP Grup Başkanvekillerinden birisinin sekreterinin eskiden söylediği bir söze ithafen muhteşem bir insan kendisini çok beğeniyorum…Neydi o eski günler???Nasıl da beyanları vardı?Hele hele Türkiye Cumhuriyeti Başbakanına söylediği öyle bir cümle vardı ki unutulmazlar arasında yerini aldı; “Başbakan kıvırtıyor…”Bu sözü söylediğinde yüzünün aldığı ifade ise daha da unutulmaz…Dudaklarının aldığı kıvrım, yüzüne yansıyan o gülümseme…Sesinin o tipik Ecevit ve Karayalçınvari tonu…Şu beden dili uzmanları bir karakterize etseler de bir bilseydik…Neye tekabül ediyor…Sayın Koç şimdilerde koç gibi Genel Başkan adayı…Eskiden sergilediği tavrın tam zıttı bir hava var davranışlarında…Öyle ki eskiden tükürdüklerinin hepsini yalar hale geldi…Bir Hıristiyanın günah çıkarması gibi geçmişte ne yaptı ise hata idi itirafında bulunuyor…Anlayamadık gitti kıvırtıyor mu yoksa samimi duyguları mı?Eğer kıvırtıyorsa CHP delegesi kendisine nasıl güvensin?Samimi duyguları ise günün şartlarına göre davranıp da çifte standart sergileyen bir Genel Başkan adayına delege niye nasıl güvensin?Hoş CHP delegesi işini bilir… İkincisi CHP’nin Kurultayları ve içtüzük düzenlemeleri CHP’ye mahsustur öyle her şeye benzemez…Biraz siyasi partiler kanununu çağrıştırır ama olsun…Güç kimdeyse ipler onun elinde…İpler kimin elinde ise güç onda…Yok öyle…Herkes kafasına göre Genel Başkan olacak…
cafesiyaset.com (özel)
Tavsiye Et
Yazdır
Kaydet
Yorum Yaz

Yorumlar - 2/2
4
24/04/2008 18:19 - Ismail Yildiz yazmış: 23 nisan daki tesbitlerim
88 yil da 23 nisanin yetistirmis oldugu cocuklarin siyasetleri ve devlet yönetimleri, üzülerek söylüyorum 2000 yilindan sonra bize gecmisdeki bütün olumsuzluklari unutturacagi inancimi ne yazikki 2007 sonrasi ve bu günlerde bosa cikarmisdir.. eger 23 nisan cocuklari simdiki devlet ve siyaset yöneticileri yetistiriyorsa yapilmasi gereken cok görev vardir demek..
4
24/04/2008 18:05 - Ismail Yildiz yazmış: 88 yil yetmezmi
chp bu firsatini "büyük olaganüstü kurultay" olarak yapma zamanini kacirmasin... simdi tam zamani ilk basari yerel secimlerde, ikinci basari iktidar olmakla ve hic durmaksizin türkiyeyi 2023 de bekleyen projelere baslamak icin vizyonlu "ABITÜRK" düsüncesi ile calsimakdir.. yook öyle son 10 yilda bos tartismalara zaman.. evet burdan baykala sesleniyorum, eger chp ye baskan bulamiyorsan iste burda "ABITÜRK" ve düsüncesi.... ilk genel secimde chp iktidar sözü... en azindan chp yi iktidarda görmeniz bakimindan.