Şunun adını açık açık koyalım lafı dolandırmadan...
Burası Türkiye Cumhuriyeti devleti...
Bu belli... Kimse de bunu tartışmıyor zaten...
Şekil böyle...
Lakin ülkede yaşananlara gelince şekilden üst düzey yargıçlar misali millet yavaş yavaş esasa giriyor ve tartışmaların kaynağı da burada su kaynatmaya başlıyor...
Efendim yıllardır güzide ülkemizin bir takım yönetici kadroları; idareyi dolayısı ile halkı sürekli dizayn etme ihtiyacı duyar...
Teknolojinin henüz neşv u nema bulmadığı zamanlarda bu iş çok kolay oluyordu...
Bir bölgede bir problem mi var sevk ediyordu cenderme veya zabitanı hallediveriyordu...
Orada yaşananlar olayın müdahillerinin ve müdahaleye maruz kalanlarının anlatımıyla ateşin külü sönmeye yüz tutmuşken ortaya çıkıyordu...
Ya da dönemin matbuat alemi kendilerine izin verilen kadar bir hikayeyi uygun bir biçimde senaryo edilmek suretiyle halkın okuma yazma bilen kesimine aktarıyordu...
Sonraları bir radyo evini ele geçirmek ve geniş halk kitlelerine kontrolü ele geçirdiklerini söylemek suretiyle huzur ve sükuneti(!) sağlamaya başladılar...
Artık kitle iletişim araçlarının yaygınlaşması eskisi kadar dar kapsamlı olmadığı için bilgilenme biraz daha artmaya başladı...
Sonraki yaşanan süreçte ise bu gelişme payını artırsa da dizayn ediciler dizayn etme ameliyesini devam ettirdiler ama zorlanma emareleri de görülmeye başlandı...
Bu aşamada yaşanan malumunuz gelişen kitle iletişim araçlarının kendi yaptıklarını halka olabildiğince hoş görülmesini sağlamaya yönelik faaliyetleri ilgi alanlarına aldırdı...
Teknoloji çift taraflı ajan gibiydi...
Herkes kendi zaviyesinden olayları değerlendirme imkanını bulmuştu...
Sıradan insanlar artık olayları daha rahat değerlendirme şartlarına sahip oluyordu...
Bu da dizayn ediciler için sancılı bir durum anlamına geliyordu...
Devletini bekasına kast eden devlet düşmanlarının elimine edilmesi geniş halk kesimine(!) ve devlet yöneticisi kadrolara da rahat bir nefes aldırıyordu(!)...
Yönetici kadrolar rahat bir nefes alıyordu belki almasına ama halk acaba öyle miydi???
Eski zamanlarda biraz efsane biraz mit karışımı anlatımlar ile halkın diğer kesimleri üzerinde korku dağlarının gelişmiş devasa yamaçlarında her ne kadar şeriatın kestiği barmak acımaz darbı meselesi ile derin çukurlara gömülse de içten içe tedirginlik duyulmuyor da değildi hani...
Herşeye rağmen ne de olsa hayatlarının her dönemlerinde nesiller boyu kan göllerine az şahit olmamışlardı...
Lakin görüntü fluluktan netliğe doğru ilerleme kaydetti...
Sıkıntı işte bu gelişmelerden sonra başladı...
Yukarıda söylemiştik burası Türkiye Cumhuriyeti devleti diye...
Adı üzerinde bir devletten bahsediyoruz...
Adı duyulduğunda halen hatırasının önünde en büyük düşmanlarının bile saygı ile eğildiği Devlet-i Aliye'nin mirası üzerine kurulan bir devletten bahsediyoruz...
Gelin görün ki devlet içinde devlet oluşturan bir zihniyet bu devletin her kademesinde söz sahibi olunca işler çatallaşıyor...
Bu zihniyete sahip olan güruh bu devlet adına söz söyleme yetkisini kendisinde görüyor ve halk için olan devlet anlayışı devlet adına söz söyleme yetkisini kendisinde görenlerin devletine dönüşüveriyor...
Devlet idaresine seçimle gelenler ayrıştırılıyor...
İktidar devletten ayrıymış gibi gösteriliyor...
Aynı devlet çatısı altında çok taraflı birbirinden farklı devlet ve güç odaklı yapıların görüntüsü beliriveriyor...
Devletin kurumları ayrı devlet görüntüsü veriyor...
Devletin yönetiminine seçimle gelen hükümetlerle devletin kurumları aynı kefeye konuyor...
İktidar bir kurum olarak değerlendirme garabeti ile karşı karşıya kalıyor..
Emri altındaki kurumlar ve bürokratik enstümanlar ile yaşanan sorunlar ortaya çıkınca bu hal iktidar aynı kefede değerlendirilmeye çalışıldığı için kurumlar arası çatışma diye sunulabiliyor...
Halbuki iktidarın bir kurum olmadığını herkes biliyor...
Böyle gelen devran ve sürdüregeldiği anlayış insanların dolayısıyla iktidarın bazı mensuplarının da bilinçaltlarındaki korkuyu yaşatmaya devam ediyor...
Bugün artık herkes biliyor ki Ergenekon nam yapı ağırlıklı olarak devletin her kademesinde halkın vergileriyle kendilerine bahşedilen imkanlarla kendisine hayat bulmuş...
Legal bir yapının illegal bir şekle dönüşmesinin resmidir bu...
Deşifre edildiği için rahatsızlıklar açığa çıktı...
Gördük ki legal yapı içinde oluşan illegalite illegal olan unsurları da ilişki ağında tutuyormuş...
Bir adım ötesi illegal örgütlere can veriyormuş...
Şehir efsanesi olarak anlatılanlar gerçekmiş...
11 Eylül 1980 günü akan kanın 12 Eylül 1980 de neden şıp diye kesiliverdiği şimdi daha iyi anlaşılıyor...
Eli her yere uzanan devlet mekanizmasının en güçlü olduğu zaman ve zeminde üç beş kişinin bir araya getirerek kurdurduğu ve 25 yılda devasa hale gelen ve uluslararası ölçekte büyütülen bir örgütün devletle pazarlık yapar pozisyona nasıl getirildiği şimdi daha iyi anlaşılıyor...
Ne zaman iyiye doğru bir gelişme olsa pıtrak biter gibi adı sanı duyulmamış küçük küçük karın ağrılarının nasıl büyütülerek geniş halk kesimleri için korku dağları haline getirildiği şimdi daha iyi anlaşılıyor...
Etrafınıza iyi bakın ve bir düşünün...
12 Eylül öncesi ve sonrası devletle çatışmaya giren irili ufaklı yasadışı tabir edilen kaç tane örgüt bugün hayatiyetini sürdürüyor???
Nerede dev-sol, dev-genç, kurtuluş, dhkp-c, ala rızgari, kawa, kurtuluş, ya da diğerleri???
Örgütlerin anası deşifre olunca çocukları sahneden çekildi...
Şu anda örgütlerin anası asıl kozunu ortaya koyuyor...
25 yıl emek zahmet büyüttüğü evladını sahaya sürüyor...
Satranç tahtasının büyüklüğü şimdi ortaya çıktı...
Oyun büyük ve alanı daha da netleşti...
Sermayesi kan olanlar ellerindeki her türlü enstrümanı pervasız bir biçimde sahaya sürmeye başladılar...
Son yaşadıklarımız bize gösterdi ki legal görüntüye büründürülen illegal yapılanmanın eli her yerde...
Yuvalanmadığı yer kalmamış...
Her kesimin içinde kendine hayat alanı bulmuş...
Kimisi ile ekonomik bağlantı kurmuş...
Kimisi ile kan bağı kurmuş...
Kimisi ile can bağı kurmuş...
Kimisi ile düşmanlık ve nefrete dayalı bir ilişki kurmuş...
Kimisi ile duygusal bağ kurmuş...
Akla gelebilecek her ilişki bu yapının içinde yer almış...
Gün olmuş bürokratik olmuş..
Gün olmuş halkın oyu ile hayat bulmuş...
Gün olmuş medya dünyasında kendine ses ve soluk bulmuş...
İnsan unsurunun var olduğu yerlerde barış, sulh, selamet olması gerekirken savaş ve kan bazı insanlara daha cezbedici bir görüntü sunabiliyor...
Bugün de öyle değil mi???
Büyük oyunu görmeyenler veya görmezden gelenler ortalığı karıştıran ve kan dökenler canları yaktıkça kana kan diye ortaya çıkıp toprağa gömülü baltaları çıkarmaya uğraşıyor, savaş davulları ve köslere var güçleri ile tokmak vuruyorlar...
Neden???
Eski tas ve hamama özlem var da ondan...
Bu topraklarda yaşayan halkın en çok hasretini çektiği şey nedir diye anket yapacak olsanız açık ara huzurlu güvenli ve çocukların barış ortamında yaşayacakları bir vasat ön plana çıkar...
Oynanan oyunu görün ve oyunu bozun...
Oyunun bir parçası olmayın...